Nemrut Dağı ve Kommagene Krallığı
Nemrut Dağı Ulusal Parkı sınırları içerisinde Kommagene Krallığı ve Bizans İmparatorluğundan kalma birçok tarihi ve arkeolojik değer bulunmaktadır. Bunların başlıcaları; Karakuş Tümülüsü, Cendere Köprüsü, Arsemia (Eski Kale), Yeni Kale (Eski Kahta) ve Nemrut Dağı Tümülüsü’dür. Bunlardan Nemrut Dağı Tümülüsü ve Arsemia sit alanı, Cendere Köprüsü ve Yeni Kale ise arkeolojik anıt olarak korunmaktadır.
Nemrut Dağı’nda Bulunan Tarihi Yapılar
1- Karakuş Tümülüsü
Kahta’nın 12 km. kuzeyinde, Kahta – Cendere yolu üzerinde, Eski Kahta’ya giden yolun sol tarafında yer alan Karakuş Tümülüsü denizden 890 m yükseklikte bulunmaktadır. Kommagene Kralı I. Antiokhos tarafından, oğlu Mithridathes’in annesi İsias ve kız kardeşi Antiokhis için anıt mezar yeri olarak inşa edilmiştir. Aynı zamanda, bu tümülüsün Kommageneliler tarafından Roma’ya bağlılıklarının bir ifadesi olarak yapıldığı da sanılmaktadır.
Tümülüsün etrafında, Pers ve Helen sembollerinden oluşan Dor tarzında heykel ve kabartmalar bulunmaktadır. Güneydeki sütun üzerinde; yaklaşık 10 m yüksekliğinde dikdörtgen kaide üzerine oturtulmuş, 7 yuvarlak taştan oluşan ve üzerinde 2, 45 m yüksekliğindeki tümülüse “Karakuş” adını veren, kartal heykelli sütun bulunmaktadır.
Doğuda bulunan 2 sütundan birinde, tahrip olması nedeniyle müzede koruma altına alınan Roma Aslanı heykeli, diğerinde ise, boğa heykeli bulunmaktadır. Sütunlar yine dikdörtgen kaideler üzerine 6’şar adet yuvarlak taşın üst üste konulması ile oluşturulmuştur.
Sütunların kuzeyde bulunanının üzerinde Kral I. Antiokhos ile Herakles’in tokalaşma rölyefi bulunmaktadır. (Rölyef: Kabartma)
Yaklaşık 35 m yüksekliğinde ve 80 m genişliğindeki tümülüsün tam ortasında mezar odasının bulunduğu tespit edilmiştir. Kahta Çayı kenarından getirilen granit, bazalt, kireçtaşı ve kuvarsit taş bloklarla katlar halinde inşa edilen mezar odasının üzeri kırma taşlarla ve toprakla örtülerek tümülüs oluşturulmuştur.
2- Cendere Köprüsü
Fırat nehrinin bir kolu olan Kahta Çayı (Cendere Çayı) üzerinde kurulu bulunan antik köprü, 2000 yıllık muhteşem yapısını halen korumaktadır. Eski Kahta karayolunun 20. km sinde, Karakuş’un 10 km kuzeyine düşmektedir.
Roma mühendisliğinin bir şaheseri olarak kabul edilen Cendere Köprüsü, M. S. I. Yüzyılda (198 – 200) Samsat’ta karargah kurmuş olan XV. Roma Lejyonu tarafından inşa edilmiştir. Roma İmparatoru Septimus Severus’un M. S. 2. yy sonlarında izlediği doğu politikası ile bağlantılı olarak, eşi Julia Donma, oğulları Carcala ile Geta onuruna yaptırılmıştır.
Köprünün 4 ayağında 4 ayrı sütun vardır ve her bir sütunun üzerinde sütunların dikiliş amaçlarını doğrulayan kitabeler konulmuştur. Bu sütunlardan ilki Roma İmparatoru Septimus Severus’u, 2. sütun karısı Donma’yı, 3. sütun oğlu Caracala’yı ve 4. Sütun oğlu Geta’yı temsil etmektedir. Septimus Severus’un oğlu Carcala, imparatorluk için rakip olarak gördüğü Geta’yı öldürtmüş ve Geta’nın onuruna dikilen sütunu köprüden kaldırtmıştır. Ancak kitabe halen yerinde durmaktadır.
Halen günlük trafik akışında kullanılmakta olan Cendere Köprüsünün uzunluğu 117, 5 m ve eni 7, 8 m dir. Taş blok kaideler üzerine 7 adet taş bloğun oturtulması ile oluşturulmuş olan sütunların yüksekliği ise 5,95 m dir. Ayrıca köprünün su seviyesinden yüksekliği 17, 85 m olup iki ayağı arasındaki mesafe 40 m civarındadır.
3- Arsemia (Eski Kale)
Kommagene Krallığı’nın ilk başkenti olan Arsemia, Kahta Çayı (Nymphois) üzerinde Kral I. Antiokhos’un atası Arsames tarafından kurulmuştur. Yeni Kale’nin doğusunda bulunan, Eski Kahta Çayı’nın kenarındaki sarp kayalıklar üzerinde yer alan Arsemia antik kentinde I. Antiokhos’un babası (Mithridathes Kallinikos) için yaptırdığı Hierothesion’da bulunmaktadır. (Hierothesion: Kutsal İbadet Alanı)
Kommagene medeniyetinin tüm sırları ve gizemi burada bulunan yazıtlardan çözülmüştür. En büyük Grekçe yazıt özelliğini taşıyan kitabe 158 m. uzunluğunda olup, I. Antiokhos’un sülalesi, politikası ve inançları hakkında bilgi vermektedir.
Kitabe, “Büyük ve Yüce Antiokhos” başlığını taşımaktadır. Kitabenin birinci bölümünde Arsemia kentinin nasıl yapıldığı anlatılmaktadır. Bu bölümde özellikle dikkati çeken nokta kitabenin bir kentin meydana getirilmesinde doğal kaynakların rolünü anlatmasıdır.
“……..Kahta Deresinin göğsünden akarak onun iki yakasındaki bu toprakları bereketiyle sulayan …….” diye süren ifade, Yukarı Mezopotamya daki su bereketini anlatan en veciz cümleler olarak kabul edilmektedir. Yine bu bölümde kentin yapımında korunma dürtülerinin genişçe anlatılması dikkat çekicidir. Kitabenin devamında Kral Antiokhos kentin saldırı halinde oluşturulmuş stokları hakkında bilgi vermektedir.
Kitabenin son bölümünde Kral kendisi ve babası Kral Kallinikos’un ölümünden sonra nasıl anılacağı ve bu törenlerin hangi araçlarla yapılacağı konusunda bilgi yer almaktadır.
Arsemia antik şehrinde Mithridathes Kallinikos ile I. Antiokhos’un el sıkışma (dexiosis) sahnesini gösteren rölyef, Tanrı Herakles ile Mithtidathes Kallinikos’un el sıkışma sahnesini gösteren rölyef, kaya odaları ve krallık şehrine ait kalıntılar bulunmaktadır.
Mithridathes Kallinikos ile I. Antiokhos’un el sıkışma sahnesini gösteren rölyef, alanın giriş kısmından yaklaşık 100 – 120 m. kuzeybatısında yer almaktadır. Bu rölyefin sadece alt yarısı günümüze kadar gelebilmiştir. El sıkışma rölyefi, Friederich Karl Dorner tarafından yapılan kazı çalışmaları sonucunda, 1951 yılında, ortaya çıkarılmıştır.
Rölyefin arkasında, I. Antiokhos’un Mithridathes – Apollon – Helios – Hermes adına yapılacak olan şenliklerde gelenlere hizmet etmeleri amacıyla iki ayrı rahibi görevlendirdiğini bildiren bir de kitabe yer almaktadır.
Arsemia’nın güney yamacında, kaya kütlesi içerisine oyularak yapılmış yüksek kubbeli kaya odası bulunmaktadır. Bu alan Mithridathes Kallinikos ile I. Antiokhos’un el sıkışma rölyefinin kuzeybatısında yer almaktadır. Bu kaya odasının yüksekliği 2,46 m. olup, 10 m. uzunluğunda ve 14 basamakla inilen merdivenli bir tünelle küçük bir alana ulaşılmaktadır.
Bu alanın yaklaşık 50–60 m. kuzeydoğusunda sert kristalli kireç taşından yapılma levha üzerine büyük bir özenle ve ihtişamlı kral kıyafetiyle işlenmiş Tanrı Herakles ile Mithridathes Kallinikos’un el sıkışma rölyefi bulunmaktadır. Bu rölyefin alt kısmında 35º eğimle yerin 158 m. derinine inen kaya geçidi bulunmaktadır.
Şehrin bulunduğu alana çıkıldığında, sadece kalıntılarla karşılaşılmaktadır. Geç Helenistik Çağı’nda, Bizans Döneminde ve Ortaçağ’da geniş ölçüde değişiklik yapılmış olan alanın batı kısmının Helenistik Dönem’de tören mekanı olarak kullanıldığı sanılmaktadır. Alana çıkan merdiven, şenliklere katılanların kolayca çıkmaları ve inmeleri için yeterli genişlikte yapılmıştır. Bugün sadece kalıntıların bulunduğu şehir, Kommagene Krallığı için önemli bir şehir merkezi idi.
4- Yeni Kale (Kahta Kalesi)
Kahta’nın 26 km. kuzeyinde, Eski Kale ile karşılıklı bulunan Kahta Kalesi, Kocahisar köyü içerisinde yer almaktadır. İki kale arasında Kahta Çayı akmaktadır.
Kahta Çayının kenarında 300–350 m yüksekliğindeki bir tepe üzerinde kurulmuştur. Tek girişi bulunan kale içinde cami, hamam, dükkanlar ve su depoları bulunmaktadır.
Kahta Kalesi bulunduğu alana oldukça hakim durumda olup kaleye vadiden çıkılmamaktadır. Kalede Kahta Çayına doğru döne döne inen bir merdivenli su yolu vardır. Bu yol küçük bir hisara çıkmakta ve bu hisar kalenin su ihtiyacını karşılamaktaydı. Ayrıca güvercinlikler de inşa edilmiş ve güvercinlikler halen bozulmamıştır. Bu yapılar o dönemde haberleşmenin nasıl olduğunu göstermektedir.
Kommagene Krallığı’nın idare merkezi olarak da kullanılan kale Memlüklüler dönemine aittir. Duvarlardaki Arapça yazılardan kalenin Memluk Sultanlarından Kalaun (1279 – 1290), oğlu Eşref Halil (1290 – 1293) ve kardeşi Eşref Halil (1293 –1341) tarafından belirtilen tarihlerde yapıldığı ve onarıldığı anlaşılmaktadır.
Kahta Kalesi Osmanlı Döneminde I. Mahmut zamanında ve cumhuriyet döneminde 1968 – 1975 yılları arasında onarım görmüştür. Günümüzde oldukça bakımsız durumda olan kale, çok miktarda yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilmektedir.
5- Nemrut Dağı Tümülüsü
Nemrut Dağı, Adıyaman’ın 86 km. doğusunda Toros dağ silsilesinin bir uzantısıdır.
Dünyanın sekizinci harikası olarak tanınan Nemrut Dağı, tepesinde 30.000 m³ hacminde küçük kırma taşların yığılmasıyla oluşturulmuş bir tümülüsün bulunduğu, 2150 m. yükseklikte görkemli bir kültür ve turizm merkezidir. Tümülüs 50 m. Yüksekliğinde olup, merkezinde 5×8 m. taban ölçülerinde ve 2, 40 m. yüksekliğinde bir oda bulunduğu ve oda içerisinde, I. Antiokhos, babası Mithridathes Kallinikos ve adı belirlenemeyen bir Kommagene Kralı’nın mezarlarının bulunduğu varsayılmaktadır.
Kral Antiokhos, buranın hierothesion ve aynı zamanda kendi dünya görüşünün yayılacağı bir merkez olmasını amaçlamakta idi. I. Antiokhos, gençlik yıllarında birçok yabancı uygarlıkları gezmiş ve bulunduğu bu yerlerdeki toplulukların düşünce tarzlarını incelemiştir.
Bu gezileri sırasında özellikle, Pers-Part ve Yunan Roma Uygarlıkları’nın sanat anlayışlarını, düşünce yapılarını araştırmış, Budizm felsefesinin ayrıntılarını öğrenmiştir. Bütün bu etkilerle Kral I. Antiokhos kendine farklı bir dünya edinmiş ve bu görüşlerini, “Kutsal Kanun” dediği, teraslarda yer alan tanrı heykellerinin arkasına taşları oyarak yazdırdığı “Nomes” isimli hitabesinde halkına duyurmuştur. Grek harfleriyle yazılmış olan bu hitabe, 237 satırdan oluşmaktadır.
Tümülüs, I. Antiokhos’un şerefine tertiplenen törenlere mahsus 3 terasla çevrilidir. Doğu, batı ve kuzey terasları olarak adlandırılan bu alanlardan doğu ve batı teraslarında; sıra halinde 8 – 10 yontma taşın üst üste oturtulmasıyla oluşturulan 7 – 8 ton ağırlığında 8 – 10 m. yüksekliğinde muhteşem heykeller, kabartmalar ve yazıtlar bulunmaktadır.
Heykeller her iki terasta da aynı sıra ile yer almaktadır. Soldan sağa doğru Tanrı – Kral I. Antiokhos’un kendisi, yanında ülkenin Ana Tanrıçası Kommagene, tam ortada baştanrı Zeus, Zeus’un yanında Apollon-ve en sağda Herakles yer almaktadır. Bu heykellerin her iki yanında kartal ve aslan heykelleri simetrik olarak yer almaktadır.
Hayvanların kralı olan aslan yeryüzündeki gücü, tanrıların habercisi olan kartal ise göksel gücü sembolize etmektedir.
Doğu terasında güney uçta ilk sırada yer alan I. Antiokhos’un başında, diadem’i (Diadem: Kraliyet tacı) ve kurdeleleri olan beş uçlu bir başlık vardır. Kralların giydiği bu başlığa “tiara” denilmekteydi. Diğer erkek figürlerinde olduğu gibi Pers çizmeleri giymiş ve Zeus’la Apollon gibi sol elinde bir ılgın demeti tutmaktadır.
İlk araştırmalar sırasında (Humann ve Punchstein) en güney uçtaki heykelin başının kaybolduğu belirtilmekle birlikte yarım kaldığı da sanılmıştır. Ancak 1953 yılında yapılan kazılarda tahtın arkasında heykelin başı bulunmuştur.
Kral I. Antiokhos’un hemen yanında ülkenin ana tanrıçası Tycha – Fortuna ya da Bereketli Kommagene vardır. Tanrıça Argende olarak da bilinen bu heykel, panteon*daki tek kadın figürüdür. Tanrıça, 1960’lı yılların başına değin başı omuzlarının üzerinde hiç bozulmadan duran tek figürdür.
Ayağında uzun çizmeleriyle bir himation giymiştir ve sol elinde içi meyve ve çiçek dolu bir çelenk, sağ elinde de bir kısmı kucağına düşmüş meyve sepeti bulunmaktadır.
Doğu terasında dev heykellerin ortasındaki Tanrı Zeus’un büyük olasılıkla bir deprem sırasında düştüğü varsayılan başı, avlunun güneybatı köşesine yakın bir yerde dik durmaktadır.
İki blok taştan oluşan Zeus başında, tepesi öne eğik duran diademli bir Pers tiarası vardır. Diademdeki şimşek kabartmaları Zeus başını diğerlerinkinden farklı kılmaktadır. Tüm yüzünü örten sakalları vardır. Sol elinde tuttuğu ılgın ağaç demeti, Pers–Mithra dininde kurban törenlerinde yakılan kutsal ateşi sembolize etmektedir.
Zeus’un yanında, sol tarafında, Apollon figürü yer almaktadır. Apollon’un başı da avluda heykelin hemen dibindedir. Tiarası ise, 1998 yılında yerine konulmuştur. Apollon’un omzundan bir parça düşmüş ve tahtın hemen arkasında durmaktadır.
Apollon’un başı ve yüksek Pers tiarası iki ayrı bloktan oyularak, ortadan 20 cm. çapından yuvarlak bir pimle tutturulmuştur. Zeus gibi Apollon’un da üzerinde uzun kollu bir tunikle pelerin vardır. Aynı şekilde önlük gibi bir eteklikle kısa çizmeler giymiş ve sol elinde bir ılgın demeti tutmaktadır.
En sağ başta Herakles heykeli yer almaktadır. Herakles diğer tanrılar gibi tümü ile giyimlidir. Heykelin başı avlunun kuzey tarafında Apollonunkinin yanında dik olarak durmaktadır. Zeus gibi sakalları vardır. Fakat ondan farklı bir diadem takmakta ve tiara giymektedir.
Tanrı heykelleri, her iki terasta da tahtların ilk basamağı ile aşağı yukarı aynı hizada, alçak ve uzun bir kaideyle son bulmaktadır. Her iki kaide de gücü sembolize eden koruyucu aslan ve kartal figürlerinden oluşan dev hayvan heykelleri yapılmıştır. Ancak, güney uçta Kral Antiokhos’un yanındaki grup tamamen dağılmıştır.
Batı terasında doğu terasından farklı olarak I. Antiokhos’un Tanrıça Kommagene, Tanrı Zeus ve Tanrı Apollon ile el sıkışma (dexiosis) sahnelerini gösteren kum taşından yapılmış olan kabarmalar bulunmaktadır. Ayrıca yine farklı olarak, Aslanlı horoskop bulunmaktadır. Bu horoskop bugüne kadar bilinen en eski horoskoptur.
Aslanın gövdesi üzerinde 19 yıldız, göğsü üzerinde de hilal biçimli ay ile üç gezegenin (Jupiter, Merkür, Mars) bileşimini gösterir. Kimi araştırmacılara göre bu bileşim, I. Antiokhos’un tahta çıkış tarihini, kimilerine göre de Nemrut Dağı’nın kuruluş tarihini göstermektedir.
Batı terasındaki ana heykeller, çok ufak detaylar hariç, Doğu terasındaki heykel dizisinin aynısıdır. Doğu terasındaki heykellerin kült yazıtın aynısı (Nomos) batı terasındaki heykellerin arkasında tekrarlanmıştır. Tahtlarında oturan tanrıların gövdelerinin hemen hemen hepsi parçalanmış, avlu tabanına dağılmıştır. Mimari yerleşimleri itibariyle Antiokhos’un yanında Tanrıça Tyche ya da Tanrıça Kommagene oturmaktadır.
Yine bu heykelde de üçüncü kademenin üstündeki parçaların hiçbiri yerinde yoktur. Tanrıçaya ait parçalar avlu tabanına dağılmış durumdadır. Başı Antiokhos’un başının yanındadır. Tahtında oturan Zeus, yine tam ortada yer almaktadır.
Zeus’un güneyindeki Apollon, Herakles ve diğer tanrılarda olduğu gibi, onun da ayağında Pers tipi çizmeler vardır. Diademi alçak kabartma, daire ve eşkenar dörtgen şekilleri ile süslenmiştir. Tanrı heykelleri dizisinin güney ucundaki Artagnes–Herakles –Ares heykelinden geriye kalan sadece tahtın en alt kademesinin ufalanmış parçalarıdır.
Herakles’in başı şuanda gövdesinin epeyce uzağında, avlunun ortasına yakın bir yerdedir. Batı terasındaki hayvan heykelleri de çok ciddi anlamda zarar görmüştür.
Nemrut Dağı’nda Bulunan Heykeller
Horoskop (Horoskop: Yıldız falcılarının yıldızlardan çıkardıkları geleceğe ilişkin yorum.)
Heykel başlarının şakaklarında ve bazı blokların yanlarında bulunan delikler, parçaların yerde yapılıp sonradan gövde üzerine konulduğunu göstermektedir. Heykeller yapılırken taş işçiliğini azaltmak için gövdelerini oluşturan blokların içi boş bırakılmıştır. Heykel kaidelerinin orta bölümü de aynı şekilde boş yapılıp kireçtaşı molozları ile doldurulmuştur. Gövde bloklarının harç kullanılmadan dikkatle birleştirilerek yerleştirilmesi de depreme karşı esneklik kazandırmak amacıyla düşünülmüştür.
Heykel başlarının şakaklarında ve bazı blokların yanlarında bulunan delikler, parçaların yerde yapılıp sonradan gövde üzerine konulduğunu göstermektedir. Heykeller yapılırken taş işçiliğini azaltmak için gövdelerini oluşturan blokların içi boş bırakılmıştır. Heykel kaidelerinin orta bölümü de aynı şekilde boş yapılıp kireçtaşı molozları ile doldurulmuştur. Gövde bloklarının harç kullanılmadan dikkatle birleştirilerek yerleştirilmesi de depreme karşı esneklik kazandırmak amacıyla düşünülmüştür.
Doğu terası ile Batı terası arasında, Kral I. Antiokhos’un atalarının resimleri ile süslemek hazırlattığı, 50’yi aşkın taş stel (Mezar Taşı) Kuzey Teras olarak adlandırılan sahada, dikilmemiş halde yerde yatmaktadır. Bu taş stellerin bulunduğu Kuzey Teras’a Kommagene din adamları tanrılara sunulmak üzere getirdikleri içki ve yiyecekleri bırakıyorlar ve buradan diğer teraslara geçiyorlardı.
I. Antiokhos inşa ettirdiği bu görkemli eseri şöyle tarif etmiştir: “Bu Hierothesion benim tanrılara ve tanrılaşmış atalarıma gözle görülür yardımlarına şükran borcu olarak inşa ettirdim. Atalarıma ve şahsıma yakışanı edebileştirdim.”
Nemrut Dağı ve Anıtların Keşif Süreci
Kommagene Kralı I. Antiokhos’un yaptırdığı Nemrut Dağı’nın zirvesindeki tümülüsün bulunuşu, 1881 yılının son dönemlerine rastlamıştır. Berlin’deki Prusya Kraliyet Bilimler Akademisi’ne İzmir’de bulunan Alman konsolos yardımcısının yazdığına göre, o sıralar Diyarbakır ilinde yol yapım işlerinde mühendis olarak çalışan Karl Sester adlı bir Alman Doğu Toroslarda bir zirvede, çok sayıda ve muazzam büyüklükte Asur Krallığı’na ait heykellerin bulunduğunu iddia etmiştir.
Karl Sester’in anlattığına göre, devasa boyutlara sahip olan bu heykeller karşılıklı olarak iki terasta yer almakta ve bunlar bir tepe ile birbirinden ayrılmaktaydı. Karl Sester bu kalıntıların daha önce bu yörede hüküm süren Asur Krallığına ait olabileceği fikrini savunmuştur. Bu yazıları okuyan bazı akademi üyeleri, bu arkeolojik eserler hakkında herhangi bir bilgi bulunmamasından dolayı farklı değerlendirmeler yapmışlar ve anlatılanları pek önemsememişlerdir.
Ünlü Alman subayı Helmut Von Moltke, Osmanlı Sarayı’nın teklifi üzerine Malatya ve civarında kartografik çalışmalar yapmıştır. O sıralarda Nemrut Dağı’nın zirvesindeki tarihi eserler hakkında hiçbir bilgi almamıştır. Sonradan Berlin İlimler Akademisi Onursal Üyeliği’ne seçilen Moltke, Anadolu’daki seyahatleri sırasında antik kalıntılar hakkında bilgi toplamaya özen göstermiş birisi olarak, 1881 yılında Berlin İlimler Akademisi’ne Nemrut Dağı hakkında şaşırtıcı bilgiler içeren bir mektup göndermiştir.
Akademi üyeleri, Karl Sester’in raporunun gerçek yönlerini araştırmaya karar vermişlerdir. Bu amaçla, Otto Puchstein ve Karl Sester bu konunun aydınlatılması için görevlendirilerek 4 Mayıs 1882 yılında Nemrut Dağıyla ilgili ilk önemli bilgileri saptamışlardır.
Konunun aydınlatılması için görevlendirilen iki bilim adamından birisi olan Otto Puchstein, Doğu Terasındaki tahtlar üzerinde yer alan heykeller dizisinin kuzeyinde yer alan heykelin sol elinde tuttuğu bir sembolün Grek Tanrısı Herakles’in hep böyle bir lobutla tasvir edildiğini fark etmiştir. Daha sonra teraslar üzerinde yer alan Grekçe harflerle yazılı kitabeleri çözümlemiştir.
Böylelikle, Nemrut Dağı üzerindeki bu heykellerin Asur Krallığı ile bir ilişkisi olmadığına ve daha sonraki bir döneme ait olduğuna karar vermiştir. Uzun ve yoğun çalışmalardan sonra kitabelerin başlangıç kısmını çözümlemeyi başarmış ve bu metinlerin ataları Pers ve Makedonyalı olan Kommagene Krallığı’na ait olduğu sonucuna varmıştır.
Otto Puchstein, daha sonra eski çağa ait tarihi kaynakları araştırdığında, Nemrut Dağı’nın zirvesinde bulunan bu görkemli tapınaksal mezarı yaptıran gizemli kişinin Seleukos Prensesi’nin oğlu ve Grypos (Çengel burunlu) lakabı ile anılan Suriye Kralı VIII. Antiokhos’un torunu Kral I. Antiokhos olduğunu belirlemiştir. I. Antiokhos’un yazdırdığı kitabelerde kutsal alanları tanımlamak için daha önce bilinmeyen, içinde kutsal bir şey saklayan yer anlamına gelen, “Hierothesion” kelimesinin kullanıldığı anlaşılmıştır.
Karl Sester ve Otto Puchstein, 8 Kasım 1882’de Nemrut Dağı’ndan ayrıldıklarında, kitabelerin tam bir kopyasını almışlardır. Ayrıca, Dağın asıl özelliği olan zirvenin insan eliyle yapılmış bir tepe olduğunu da ortaya çıkarmışlardır. Berlin İlimler Akademisine üye olan bu iki akademisyen, 16 Temmuz 1882’de tekrar Berlin’e hareket etmişlerdir.
Daha sonra 1893 yılında Otto Puchstein’ın da katılımı ile, Humann’ın yönetiminde Nemrut Dağı’na ikinci gezi gerçekleştirilmiştir. Aynı tarihlerde Osmanlı Hükümeti de Nemrut Dağı’nda bulunan anıtları incelemek, kitabeleri ve konu ile ilgili çeşitli problemleri aydınlatmak amacı ile, Müze-i Hümayun Müdürü Osman Hamdi Bey’i görevlendirmiştir. Osman Hamdi Bey, bu alanlardaki ilk kazı çalışması ve araştırmasını 1893 yılının Mayıs ayında gerçekleştirmiştir. Dönüşünde kazı sonuçlarını fotoğraflarla birlikte aynı yıl İstanbul’da yayınlamıştır. Bu onun ve Türkiye Arkeolojisinin ilk büyük yayını olmuştur.
1950-1970’li yıllar arasında Amerikalı Theresa Goell, 1980’li yıllar da Friedrich Karl Dörner ve son olarak Prof. Dr. Sencer Şahin Nemrut Dağı’nda bilimsel çalışmalar yapmışlardır. Son çalışmalar sırasında yapılan jeofizik araştırmalarda kral mezar odasının tümülüs altında zirveye yakın bir noktada ve “Zeus Ekseni” olarak tanımlanan çizgi üzerinde olabileceği ileri sürülmüştür.
Nemrut Dağı‘nın tanıtımının devamı için diğer sayfaya geçiniz.