Outdoor Türkiye:
Türkiye’nin Outdoor Sayfası olarak sürdürülebilir doğanın outdoor faaliyetleri için vazgeçilmez olduğunu düşünüyoruz. Ekoloji serimizle başlayan doğa ve doğa koruma yazılarımız devam ediyor.
Ekoturizmin ilkeleri nelerdir, sürdürülebilir ekoturizm, doğaya dayalı turizm ve macera turizmi nedir başlıklı yazılarımıza da göz atabilirsiniz. Bu yazımızda Çevre Etiği başlığı altında dünyada çevreci yaklaşım ve hareketlerin gelişim sürecini anlatacağız. Bu yazı temel olarak Dr. Mesut KAYAER tarafında yazılan Çevre ve Etik Yaklaşımlar başlıklı makaleye (Sakarya Üniversitesi Siyaset, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 2013, Yıl:1, Cilt:1, Sayı:1) dayanmaktadır. Bu yazı Doğa’nın Etiği başlıklı yazımızın devamı niteliğindedir, o yazımıza da göz atabilirsiniz.
Çevre Etiği Nedir?
Etik Eski Yunanca töre, ahlak ve ahlakla ilgili olan anlamına gelen “ethos”tan türemiştir. İyi ile kötü arasındaki çizgileri belirlemeye çalışan, iyiye yönelten davranışlar ve eylemlerle çözümler üretmeye çalışan mantıksal temelleri olan eleştirel sorgulama biçimidir.
Ahlak kavramından daha geniş bir anlamı ifade eden etik tüm insanları, zamanları, mekanları kapsayan genel ahlak kurallarıdır. Doğruyu (appropriate action) ve iyiyi (appropriate outcomes) bulma çabasının ifadesi olan “çevresel etik” temelde insanoğlu ile doğa ilişkilerinin sistematik bütünlüğüne moral anlamda tamamlayıcı etki yapmaktadır.
Tarih boyunca etik konusunda düşünce ve fikirler üretilmiş ve uygulamaya geçirilmeye çalışılmıştır. Lynn White gibi bazı düşünürler çevre sorunlarının sebebinin tek tanrılı dinlerin insan merkezci anlayışını olduğunu savunmuş olsalar da insanlık tarihi boyunca değişik din ve kültürler çevrenin korunması amacıyla birtakım sınırlamalar getirmiştir.
Çevre etiği anlayışı insanlığın her daim ortak paydası çerçevesinde şekillenmiştir. Çevre etiği ekolojik denge bütünlüğünün korunarak çevreye saygı gösterilmesini gerektiren davranış ve değerlerdir. Tüketen insan ve tükenen çevre ilişkileri etik ilkeler çerçevesinde bazı zorluklar içermektedir. Aslında çevre etiği, doğaya insanın bakışında köklü değişikliklerin olmasını ve var olandan farklı olarak olması gerekenleri geliştirmeyi amaçlamaktadır.
Çevre Etiği Kavramı:
Her türlü din ve kültürel değer içerinde anlam ifade eden, uzun vadeli düşünüşlerle çevre-kalkınma dengesinin sağlanması zorunlu kılan, sürdürülebilen çevreyi şiar edinen, her türlü genel ve özel çevre koruma politikaları oluşturmaya çalışan ve son olarak adaletli paylaşımı ve insan doğa ilişkilerinin düzenlenmesini temel hedef edinen nitelikler taşımaktadır.
Çevreye Etik Yaklaşımlar
Ortaya çıkan büyük ve küçük çaptaki çevre sorunları, çevrenin korunması ve geliştirilmesi gerektiğini göstermiştir. Çevre sorunlarına çözüm amacıyla ortaya atılan birtakım fikirler ve yaklaşımlar söz konusu olmuştur.
Çevre ile ilgili etik yaklaşımlar ortaya çıktıkça eleştiriler ve yeni yaklaşımlar da birer tepki olarak savunulmuştur. Bu süreç çevreye verilen değerin artmasını sağlamıştır.
Çevreye Etik Yaklaşımlar;
1- İnsan Merkezci (Antroposentrik),
2- Canlı Merkezci (Biosentrik) ve
3- Çevre Merkezci (Ekosentrik) yaklaşımlar olmak üzere genellikle üç başlık altında incelenir. Ayrıca yeni bir yaklaşım olarak
4- Gelecekçi (Fütürist) Yaklaşım da ele alınacaktır.
Çevreye İnsan Merkezci (Antroposentrik) Yaklaşım
İnsanı merkez alan, tüm çevre varlıklarının insana hizmet için var olduğunu savunan, insanın doğada bulunan tüm varlıkların sahibi ve dolayısıyla çevreyi unsurlarıyla birlikte kullanma hakkını elinde bulundurduğu temeline dayanan bu yaklaşım “bitkiler hayvanlar için, hayvanlar da insanlar için…” ifadesi ile en katı şekilde Aristoteles’te kendisini bulurken en güzel ifadesini Protagoras’ın “insan her şeyin ölçüsüdür” sözünde bulmuştur.
Çevrenin efendisi olduğunu düşünen insan, etik ilkelerin ancak kendisi için olduğunda anlamlı olacağını kabul etmiştir. Gereksinimleri özel değere sahip olan insanın çıkarı önceliklidir ve bu çıkar ve gereksinimlerin karşılanması birincil önemdedir. İnsan dışı varlıkların (canlı ya da cansız) kendinden menkul değerleri olmayıp insanların faydasına olduğu ölçüde değer ifade etmektedir.
Mesela bir bakteri insan yaşamının devamı açısından bir kaplan ya da penguenden daha önemli görülebilir. Yani insanoğlu için iyi olan doğa için de iyidir.
İnsan merkezci yaklaşımın birinci özelliği insanın her şeyin merkezi ve kainatın da tek amacı olduğu, ikinci özelliği ise önemli olanın sadece ve sadece insanın değerleri olduğudur.
Kainatın varlığı bu değerlerin devamı ve geliştirilmesiyle anlam kazanır. İnsan dışı varlıklar araçsaldır. Dolayısıyla insanoğlunun bu varlıklar karşısında herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır.
Doğaya hükmetme idealinin kaynağını dini geleneklere (çoğunlukla Batı ve Hıristiyan dünyası) dayandıran görüşler ağırlıktadır. Katı insan merkezci yaklaşımın temelinin batı medeniyetinin tüketimi ve üretimi teşvik eden sürekli kalkınma anlayışı olduğu savunulmaktadır. Bu minvalde insan merkezciliğe getirilen eleştiriler karşısında çevre ve insan ilişkilerinin genişleme ve gelişme gösterdiği görülmüş ve yeni insan merkezci etik yaklaşımlar ortaya çıkmıştır.
İnsan merkezci etik anlayışın “kirleten, bozan ve tahrip eden” insandan “koruyan, kollayan ve onaran” insana geçişi sağlaması da insanın iyiliğinin ve yararının gözetilmesine bağlıdır.
İnsan merkezci yaklaşımın katı/sıkı şekli, ben merkezli (egosentrik) yaklaşım olarak ayrı bir kategoride değerlendirilmiştir. Sıkı insan merkezci yaklaşımda insan egosunun sınırsız değerde olduğunu ve her şeyin ne pahasına olursa olsun insanın mutluluğunun artırılmasını amaçladığını belirtmektedir.
Bu anlayıştan hareketle doğayı sınırsızca ve sorumsuzca tüketen batı medeniyeti, ortaya çıkan çevre sorunları karşısında doğaya karşı daha anlayışlı yaklaşımları benimsemiştir. Böylece günümüzde bu yaklaşımın, en azından teorik düzeyde, geçerliliğinin kalmadığını söylenebilir. İnsan merkezli yaklaşımı ben merkezli yaklaşımdan doğa karşısında insan davranışlarına sınır getirilmesi, canlı ve cansız diğer doğa varlıklarına önem verilip sahip çıkılması bakımlarından daha olumlu ve gelişmiş bulurken insanların doğaya karşı sorumsuzca hareket etmesinin önleneceğini düşünmektedir.
İnsan ihtiyaçları, arzuları ya da yükümlülükleri çerçevesinde doğaya anlam verilmesinin asıl önemli olan konunun tamamıyla gözden kaçmasına sebep olacağını belirtmektedir. Doğaya ve unsurlarına neden her zaman düşük pozisyonda değer verildiğini sormaktadır. Doğa, unsurlarıyla birlikte bir bütündür ve insan da bu unsurlardan, önemlilerinden birisi olsa bile, birisidir.
Çevreye Canlı Merkezci (Biosentrik) Yaklaşım
İnsan merkezci yaklaşıma tepki olarak diğer canlı varlıkların da değerinin ve dolayısıyla hakkının olduğunu savunan yaklaşımdır. İnsan merkezci yaklaşımın “sadece insan” tezine şiddetle karşı çıkar. Bu yaklaşım; bitki ve hayvanların hatta tüm canlıların önemli ve hak sahibi olduğu ve insan ihtiyaç ve taleplerinin karşılanmasının ötesinde kendinden menkul değerlerinin olduğu temeline dayanır.
Bu konuda öncülüğü, canlı merkezli eşitlik ve “yeryüzü etiği” ile insanların yeryüzünün hâkimi yerine yeryüzünün birer üyesi olarak görmesi gerektiğini ortaya atarak çevre etiğinin temellerini atan Aldo Leopold yapmıştır. Canlı varlıkların ahlaksal haklarının var olduğu, doğal kaynakların var olma hakları ile birlikte bir bütünün parçaları olmak üzere anlamlandırılır.
Leopold’un “Land Ethic – Yeryüzüğü Etiği”, çevre merkezci etik anlayışının da temelini oluşturur. Bu durum her iki çevre etiğinin insan merkezci etik anlayışına karşı çıkması ve benzer fikirleri savunması ile açıklanabilir.
Arne Naess’in “kendini gerçekleştirme” sezgisi, ortak bir sezgi olup bu sezgi ile insan dışı tüm canlılar için hak verme söz konusudur. Yani insanlar doğal yaşamda ayrı ve üstün bir yaratık değildir.
Çevresel varlıklar insanlara sağladığı yararlar nedeniyle değil, kendi öz varlıkları için korunmalıdır. Çevre sorunlarına karşı çözüm insan merkezli sığ önerilerle sağlanamaz. Canlı merkezci “derin ekoloji” düşüncesi ile köklü ve kalıcı çözümler üretilebilir.
Carolyn Merchant bu anlamda ekoloji düşüncesini derin, sosyal ve mistik olmak üzere üç kategoriye ayırmıştır. Hayvan hakları konusundaki gelişmelerin başlangıcı olarak 18. ve 19. yy. kabul edilebilir. Hayvanların da bazı doğal ve ahlaksal haklarının olduğu, hayvanlara zulüm ve eziyet edilmemesi amacıyla bazı örgütlenmelerin kurulduğu görülmüştür.
Günümüzde özellikle deney ve araştırmalarda hayvanların kullanılmasına şiddetle karşı çıkan kişi ve gruplar bulunmaktadır. Hayvanlara değer verilmesi gerektiği temeline dayanan bu düşüncenin önemli savunucuları Peter Singer (Hayvanların Özgürlüğü) ve Tom Regan olmuştur. Albert Schweitzer ise “Yaşama Saygı” etiği ile insan merkezci yaklaşıma karşı çıkarken; canlı olan her şeyin yaşamına saygı gösterilmesi gerektiğine inanır.
Yaşam formlarına eşit mesafededir. Birbirlerine karşı bir üstünlükleri bulunmaz. Yani bütün yaşam kutsaldır. Her canlının bir “yaşam merkezi” olduğunu savunan Paul W. Taylor “yaşama saygı etiği”ne benzer bir şekilde “doğaya saygı etiği”ni geliştirmiştir. Schweitzer’den farklı olarak yabanıl hayatın da (flora ve fauna) önemine değinmiş ve bitki ve hayvanların haklarına saygı gösterilmesinin insan haklarına saygı gösterilmesi ile eşit değerde olduğunu savunmuştur.
James Lovelock ve Lynn Margulis tarafından geliştirilen GAIA teorisi (yaşayan dünya) dünyada bulunan tüm yaşam formları insan vücudunda olduğu gibi fonksiyonel olarak çalışmalıdır. Dünyanın varlığının devamı canlı organizmaların işbirliği yapmasına bağlıdır.
Dünyamızı, yaşam bulunmayan Mars Gezegeni’nden ayıran, canlıların biyosferi değiştirmesidir. Üreten ve tüketen canlılar çevrenin ve yaşamın sürdürülebilmesinin asgari koşullarının oluşmasını sağlamıştır.
Bu yaklaşım, diğer canlı formlarının da insanlarla aynı ve eşit haklara sahip oldukları tezini ortaya koyar. Buna göre canlı türlerinin ekonomik olmayan değerinin ötesinde varlığının değeri kendinden menkul sayılmalıdır.
Çevreye ve çevre politikalarına bu bakış hakim olmalı, biyolojik çeşitliliği insan çıkarı gözetilmeksizin korumaya ve geliştirmeye çalışılmalı, hem eğitsel, hem hukuksal hem de uygulamaya yönelik alanlarda çaba ve çalışmalar sürdürülmelidir.
Çevreye Çevre Merkezci (Ekosentrik) Yaklaşım
İnsan merkezli yaklaşıma karşı çıkan canlı merkezci yaklaşımla benzer karşı duruş sergileyen çevre merkezci yaklaşım değer ve önem verdiği unsurlar bakımından farklılıklar göstermektedir. Canlı merkezci yaklaşımda cansız çevre varlıklarının değeri ve önemi göz ardı edilir. Bu boşluk çevre merkezci yaklaşımın ekolojik bütünlüğe ulaşmak amacıyla tüm çevre unsurlarını kapsamına alan genişlemesi ile doldurulmaya çalışılmıştır.
Abiyotik çevre unsurlarının etik yaklaşım dışında bırakılması çevresel bütünlük bakımından bir eksiklik olarak görülmüş ve çevre merkezci yaklaşım tüm çevresel unsurları bünyesine alarak daha kapsayıcı bir etik yaklaşım sunmuştur. İnsan merkezci yaklaşım “insanı”, canlı merkezci yaklaşım “canlıları” ve çevre merkezci yaklaşım ise “tüm doğayı” etik ilgi alanına almıştır. Dolayısıyla çevre merkezci etik yaklaşım en kapsamlı yaklaşım olmuştur.
İnsan birtakım özellikleri (akıl, vicdan, öznellik vs.) dolayısıyla diğer çevre unsurlarından ayrılsa da ekosistemin bir parçasıdır. Diğer çevre unsurlarının efendisi değildir. Çevrenin bir parçası ve bütünleyicisi olan insan ve diğer biyotik unsurlar ekolojik dengenin süregitmesinde önemlidir.
Ancak bu önem bu unsurların diğer unsurlar üzerinde tahakküm elde etmesi sonucunu doğurmaz. Değer ve önem biyotik ve abiyotik çevre unsurlarının birbirlerine sağladıkları fayda çerçevesinde düşünülemez ve her çevre unsurunun özsel bir değerinin kabulü gerekir. Zira çevre sorunlarının insanoğluna gösterdikleri, çevre merkezci etik yaklaşımın ne denli gerçekçi olduğunu kanıtlamaktadır.
Havanın, denizlerin, göllerin, ırmakların, toprağın, dağların, ormanların kısaca tüm çevre unsurlarının kirlenmesi, bozulması ya da yok olması çevreye karşı daha etik davranılması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Canlı ve çevre merkezci etik yaklaşımların savunulmasında karşılaşılabilecek sınırlıklar da yok değildir. Bu sınırlılıklar psikolojik, sosyolojik, fizyolojik, güvenlik gibi pek çok ihtiyaç ve gereksinimler çerçevesinde düşünülmelidir. İnsanla diğer canlı ve cansız varlıkların değer ve önem bakımından eşitlenmesinin zorluğu, yaşayabilmek amacıyla öldürmenin gerekliliği, vahşi yaşamın savunulmasının güçlüğüdür. Bir diğer sebep ise aslında olmaması gereken ancak haklı olarak tüm suçların sorumlusu görülen insanoğlunun düşman olarak algılanmasıdır.
Tüm yaklaşımlar eksiklikleri bulunmasına karşın geçerlidir. İnsan merkezci etik yaklaşım teorik olarak geçerliliğini yitirmiş olsa da çevre politikalarında ve hukukta yani pratik hayatta en yoğun kullanılan etik yaklaşımdır. Canlı merkezci etik yaklaşım ve çevre merkezci etik yaklaşım biri diğerinin yerine ikame edilecek biçimde değil, tamamlayacak şekilde düşünülmelidir. Buna göre ne çevre düşmanlığı ne de insan düşmanlığı yapılmamalı, yeni etik yaklaşımlar geliştirilmelidir.
Çevreye Gelecekçi (Fütürist) Yaklaşım
Gelecek insanlara ya umut ya da karamsarlık vermiştir. Ancak çoğunlukla umut vermiştir. Bu umut her alanda ve her anlamda geçerlidir. Yaşam aslında gelecek üzerine kurulmuştur. Öyle ki fizyolojik ihtiyaçlarımız bile gelecek kaygısının sonucudur. Yaşamın süregitmesi “an” için ne kadar anlamlı ise gelecek için de o denli anlamlıdır. Zamanı kısa ya da uzun parçalara ayırdığımızda bir parça “an” içinde geçmiş, şimdi ve gelecek olmuştur/olacaktır.
Yani gelecek şimdiki zamandan kopuk, meçhul ya da bağımsız değildir. Çevresel eşitlik ve adalet, kaynakların paylaşımında geleceğe, gelecek kuşaklara dair formasyonları rehber kabul eder.
Gelecekçi yaklaşımda merkez “gelecek kuşaklar”dır. Burada kastedilen gelecek kuşaklar sadece insanların gelecek kuşağı olmayıp tüm canlı ve cansız formlarıyla dünyanın geleceğidir. Dolayısıyla geçmişi ya da bugünü değil geleceği merkez alana fütürizmde bizim olan değil gelecek kuşaklardan ödünç aldığımız kaynak, varlık ya da değerlerimiz vardır. Buna göre çevrenin sahiplerinden sayılan gelecek kuşaklar da daha sonraki kuşaklara bırakacakları çevresel koşullar kadar değerli sayılacaklardır.
İnsan merkezci yaklaşım “insanı”, canlı merkezci yaklaşım “canlıları” ve çevre merkezci yaklaşım ise “tüm doğayı” etik ilgi alanına almıştır. Dolayısıyla çevre merkezci etik yaklaşım en kapsamlı yaklaşım olmuştur.
Gelecekçi etik yaklaşım ise tüm etik yaklaşımları içine alan etik yaklaşım olup belki bir ütopya olarak da kabul edilebilir.
Sadece insanların günlük ve geleceğe dönük ihtiyaç ve taleplerini temel alan, insanı doğanın efendisi kabul eden Antroposentrik (İnsan Merkezci) Yaklaşımdan farklı olarak sadece insanı merkezde görmez ya da diğer bitki ve hayvanların hatta tüm canlı formların hepsinin değer ifade ettiğini savunan Biosentrik (Canlı Merkezci) Yaklaşım gibi canlıları merkez almaz. En nihayet her çevre unsurunun ayrı ayrı anlamlı bir şekilde bütünün parçaları olduğunu kabul eden Ekosentrik (Çevre Merkezci) Yaklaşımın ötesinde mevcut çevresel unsurlara gelecekte kalması muhtemel unsurları da katar.
Güne dair yapılanlar aslında geleceğe yapılan yatırımlardır. Doğrusu insanoğlu yarını hesaba katmadan hiçbir eylemde bulunmaz. Çevreye bakış insana, insana bakış da bir anlamda çevreye bakıştır. Öyleyse çevrenin en önemli bir parçalarından birisi olan insan, gelecek çevresel şartların da önemli belirleyicilerinden birisi olacaktır.
Bu belirleme çoğunlukla doğal sürece yapılan müdahalelerle işleyişin seyrinin değişmesi hatta kötüleşmesi şeklinde olmaktadır. Gelecekçi yaklaşım, biraz da ütopik olarak, var olan mevcut durumdan sonuçlar çıkararak en azından kötüleşmenin frenlenmesini amaç edinir. Yani doğal dengenin, doğal varlıkların bütünlüğünün korunarak bir sonraki kuşağa aktarılmasıdır. Burada sorulması gereken önemli bir soru şudur: insan dışı çevresel unsurlar bu gaileyi taşır mı/taşıyabilir mi?
Gelecek düşüncesi bitki ve hayvanlarda da bulunur. Şöyle ki; yaşam geçmişi, anı ve geleceği birlikte bünyesinde barındıran bir süreçtir. Bu süreç tüm yaşam formları için geçerlidir. Hatta abiyotik unsurlarda bile oluşum, gelişim ve sistem içinde değişim/başkalaşım/yok oluş söz konusudur.
Her türlü görüş, düşünce, öneri, istek ve geri dönüşleriniz bizim için değerlidir. Lütfen sadece okuduğunuz makale değil outdoor ve doğaya dair yayınlanmasını ve irdelenmesini istediğiniz her konu hakkında bize yazın. http://www.turkeyoutdoor.org