Türkiye’nin Outdoor Sayfası:

Bu yazımızda turizm konusunu irdeleyecek, akademik bir yayından elde ettiğimiz bilgileri okuyucumuzla buluşturuyoruz.

Türkiye’nin Outdoor Sayfası olarak “Doğa Yürüyüşleri” hakkında onlarca yazımızı okuyucularımızla buluşturduk. Tema tema ayırarak doğa yürüyüşü, hiking, trekking ve diğer önemli noktalarda bilgilendirici yazılar yayınladık. Doğa Yürüyüşü 2 / Seyyahlar, Türkiye’deki outdoor sektörünü açıkladığımız bu yazı dizisinin birinci, ikinci ve Türkiye’de Outdoor Sektörü / 3 başlıklı yazılarımızı da okumanızı öneririz.  Bu yazımız Turizm Nedir? başlıklı yazımızın devamı niteliğindedir.

Zorunlu Açıklama: Bu yazımız temel olarak Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Coğrafya (Beşeri Ve İktisadi Coğrafya) Anabilim Dalı bölümünde Prof. Dr. Yalçın Karabulut danışmanlığında Cemali SARI tarafından hazırlanan “Antalya’nın Alternatif Turizm Kaynakları ve Planlaması” başlıklı doktora tezinden kopyalanarak hazırlanmıştır.

 “Antalya’nın Alternatif Turizm Kaynakları ve Planlaması” başlıklı tezi internetten bulduk ve outdoor sektörüne faydalı olacağını düşündüğümüzden sayfamıza ekliyoruz. Tezi kopyalarken bazı kısımları sildik, bazı bölümlerde değişiklikler yaptık, yeni başlıklar ekleyip paragrafların yerlerini değiştirdik. Akademik atıflar ve detaylı bilgi için tezin orijinaline müracaat etmenizi öneriyoruz.

Akademik bir çalışma olan kaynağımızda çeşitli akademik tanım, dipnot ve atıflar yer almaktadır. Konu hakkında daha detaylı ve akademik değeri olan bilgi almak için “Antalya’nın Alternatif Turizm Kaynakları ve Planlaması” başlıklı doktora tezine müracaat etmelisiniz.  

Teze şu adresten ulaşabilirsiniz.

(https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/handle/20.500.12575/37477)


Bu yazımızda aşağıdaki başlıklarda bilgiler vereceğiz.

  • Turizm Çeşitleri
  • Çeşitli Turizm Tanımları
  • Katılan Kişi Sayısına Göre Turizm
  • Ziyaret Edilen Yerlere Göre Turizm
  • Katılanların Yaşlarına Göre Turizm
  • Katılanların Sosyoekonomik Durumlarına Göre Turizm
  • Katılanların Amaçlarına Göre Turizm
  • Amaçlara Göre Turizm Çeşitleri
  • Av Turizmi
  • Mağara Turizmi
  • Türkiye’deki Mağaralar
  • Türkiye’de Mağara Turizmi
  • Akdeniz Bölgesi Mağara Turizmi
  • Akarsu Turizmi
  • Rafting Ne Demektir?
  • Rafting Tarihi
  • Rafting Sporunun Gelişimi
  • Rafting Zorluk Dereceleri
  • Türkiye’de Rafting
  • Kuş Gözlemciliği
  • Dünyada Kuş Gözlemciliği
  • Türkiye’de Kuş Gözlemciliği
  • Kış Turizmi
  • Dünyada Kış Turizmi
  • Türkiye’de Kış Turizmi
  • Bitki İnceleme Turizmi
  • Türkiye’de Bitki İnceleme Turizmi
  • Türkiye’deki Endemik Bitkiler
  • Yayla Turizmi
  • Türklerde Yaylacılık
  • Anadolu’da Yaylacılık
  • Türkiye’nin Yaylacılık Alanları
  • Dağcılık Turizmi              
  • Dünya’da Dağcılık
  • Dünyada Tırmanılan Dağlar
  • 1980 Sonrası Dağcılık
  • Günümüzde Dağcılık
  • Türkiye’de Dağcılık
  • Osmanlı Döneminde Dağcılık
  • Türkiye’de Dağ Turizmi
  • Ünlü Türk Dağcıları
  • Alternatif Turizm

Turizm Çeşitleri

Turizm çeşitleri üzerine çoğunlukla benimsenen tek bir sınıflandırma olmamakla birlikte, birçok yazar çeşitli turizm tipolojileri için önerilerde bulunmuşlardır. Bunun temel nedeni ise turizmin çok kapsamlı ve birbiriyle yakın ilişkili pek çok konudan oluşmasıdır. Bundan dolayı kesin bir ayrım yapmak çok zordur. Toskay’a göre Hunziker ve Krapf 1942’de yayımlanan ortak eserinde söyle bir ayrım yapmışlardır:

  1. Şahsın nefsini idame ettirme arzusu ile yaptığı seyahatlerden doğan turizm,
  2. Cinsini devam ettirme arzusu ile yapılan seyahatlerden doğan turizm,
  3. Kendini geliştirme arzusu ile yaptığı seyahatlerden doğan turizm  

Paul Bernecker 1962’de yayımlanan bir eserinde turizm çeşitlerini dinlenme, kültür, sosyal, spor, politik ve iktisadi turizm olarak gruplandırmaktadır.

Eralp tarafından ise turizm çeşitleri; dinlenme, rekreasyon (yenilenme, doğa aktiviteleri, outdoor) ve eğlence turizmi, kültürel turizm, inanç turizmi, sağlık turizmi, is/kongre turizmi ve av turizmi olarak seyahat amaçlarına göre sınıflandırılmıştır.

1978 yılında Wahab aşağıdaki değişkenleri kullanarak bazı turizm çeşitlerini sıralamıştır:

  • a) Cinsiyete göre (turizmin erkek ve kadınlar tarafından tercih edilen şekilleri)
  • b) Ulaşım aracına göre (kara, deniz, demir, havayolu)
  • c) Coğrafi konuma göre (uluslararası ve iç turizm)
  • d) Fiyat ve toplumsal sınıfa göre (lüks ve orta sınıf)
  • e) Yaşa göre (gençlik ve yetiksin).

Çeşitli Turizm Tanımları

Gezinin amacına göre yapılan bu sınıflandırmanın ilk ikisi V. L. Smith’in 1989’da yaptığı sınıflandırmada kullanılmakta ve buna tarihsel turizm, etnik turizm ve çevre turizmi de eklenmektedir. Her iki sınıflandırmada da turistin belirli nedenlerle, dar bir çerçevede seyahat ettikleri varsayımına dayanılmaktadır.

Barutcugil tarafından turizm; turistin geldiği yer, turist sayısı, turizmin amacı, seçilen zaman, kapsanan sure, turizmin sosyolojik niteliği olmak üzere altı başlık içinde ele alınmıştır.  Barutcugil’in bu sınıflandırması Burkart ve Meldik’in sınıflandırmasına da uymaktadır. T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı ise turizm çeşitlerini; av, inanç, sağlık, golf, yat, mağara, hava sporları, rafting, kuş gözlemciliği, kış, ipek yolu, kongre, gençlik, botanik, dağcılık, su altı dalışı, yayla turizmi olarak sınıflandırmaktadır. (http://www.turizm.gov.tr_ 31.03.2006).

Şüphesiz ki yukarıda sayılanların dışında baksa yönlerden turizm sınıflandırmaları yapılabileceği gibi, yeni ortaya çıkan turizm türlerinden de söz etmek mümkündür.

Turizm sınıflandırılırken; turistin geldiği yer, turist sayısı, seçilen zaman, sosyal nitelikler, turist yası, konaklama yeri, konaklama suresi, konaklama sekli, planlı gelişim yaklaşımı, hareketin sekli, sezon, ulaştırma sekli, organizasyon sekli, finans sekli, amaç ve yapılan aktivitenin sekli gibi kriterlerden faydalanılmaktadır. Tüm kriterlerin ayrı ayrı açıklanması yerine çalışmada amaçlar doğrultusunda katkısı olabileceği düşünülen kavramlar üzerinde durulmuştur.

Katılan Kişi Sayısına Göre Turizm

Bu tur ayrımda turizm hareketlerine katılan bireylerin sayısı dikkate alınmaktadır. Kişilerin tek tek turizme katılmalarına bireysel, aralarında ortak birtakım niteliklere sahip olanlara grup, birbiriyle ilişkili olmayan büyük grupların gerçekleştirdiği turizme de kitle turizmi denilmektedir.

Ziyaret Edilen Yerlere Göre Turizm

Turizm faaliyetleri, turistin geldiği ve ziyaret edilen yerlere göre turizm ve dış turizm olarak iki farklı gruba ayrılmaktadır. Turistin hareket yönünde ulusal sınırlar içine ya da dışına olması esasına dayanan bu turizm çeşitlerine ulusal turizm ve uluslararası turizm de denilmektedir.

Katılanların Yaşlarına Göre Turizm

Turizm hareketlerine katılmada diğer etkili bir unsur da insanların yaş durumudur. İnsanların yas durumu ile turizme katılmalar arasında yakın bir iliksi söz konusu olmaktadır. Burada turizme katılma yas grubuna göre gençlik, orta yaş (yetişkin) ve uçuncu yaş turizmi olarak üç ayrı turizm çeşidi karsımıza çıkmaktadır.

Katılanların Sosyoekonomik Durumlarına Göre Turizm

Turizme katılımda etkili olan diğer bir unsur da insanların sahip oldukları toplumsal statüleri ve ekonomik durumlarıdır. İktisadi güçleri nispeten sınırlı olan kişilerin, bir takım özel önlem ve tesisler yardımıyla turizme katılmaları ve bunun yarattığı iliksilerin tümü sosyal turizm olarak adlandırılmaktadır. Yüksek gelir grubunda yer alan bireylere özgü olan turizme ise lüks turizm denir. Bu turizm çeşidi, ekonomik gücü ve geliri yüksek olan ve toplum içerisinde büyük saygınlık taşıyan kesimlerin turistik etkinliklerini kapsamaktadır.

Katılanların Amaçlarına Göre Turizm

Bu başlık altında turistlerin seyahat amaçları arasında yer alan inanç, sağlık, golf, yat ve kongre turizm türleri araştırmaya yapacağı katkılar göz önünde tutularak inceleme kapsamı dışında bırakılmıştır. Araştırma sahasında geliştirilebilme olanağı olan turizm türleri ele alınmıştır:


Amaçlara Göre Turizm Çeşitleri

Av Turizmi

Av turizmi, avcıların sürekli yasadıkları yer dışındaki bir bölge veya ülkede avlanmak, dinlenmek ve spor yapmak amacı ile yaptıkları geçici seyahat ve konaklamalarından oluşan ve gidilen ülke ve bölge ekonomisine önemli katkılar sağlayan bir turizm türüdür.

Mağara Turizmi

Mağaralar, en geniş anlamda yeraltında oluşmuş doğal boşluklar olarak tanımlanır. Doğal süreçler sonucunda oluşmuş yer altı oyuğuna mağara adı verilmektedir.

Bunlar yaygın olarak kireçtaşı ve dolomit gibi karstlaşabilir kayaçlar içinde gelişir. Karstik mağaralar da denilen bu tip boşlukları çatlak, fay gibi dolgusuz yapısal hatlar ve tabakalaşma düzlemleri boyunca suyun oluşturduğu çözünme ve aşındırma olaylarıyla şekillenir.

Düşey veya yatay yönde uzanabilen mağaralar, hidrolojik yönden aktif, yarı aktif veya kuru olabilir.

Mağaraların görsel, sportif, sağlık ve kültür acısından sahip olduğu özellikler, turizme kaynak olarak mağara turizmini ortaya çıkarmıştır. Bunlar sarkıt, dikit vb oluşumları, yeraltı dereleri ve golleriyle doğa turizminin, mikro klimasıyla sağlık turizminin, yerleşim ve ibadet yeri olarak kullanıldıkları için de kültür ve inanç turizminin konusu içine girer.

Mağaraların doğa turizmi acısından en önemli özelliği, mağara ortamında damlama, akma, buharlaşma, durgun su ortamı gibi çökelme mekanizmalarıyla oluşan mağara oluşum sekilerlinin bicim, renk, yoğunluk ve boyutları acısından sunduğu görselliktir. Çökelme mekanizmalarından damlama ve akma çeşitli boyutlarda sarkıt, dikit, sütun, perde ve akmataşı tabakaları oluşturmaktadır.

Doğa turizminde mağaralar, görsel amaçlı ve sportif amaçlı olmak üzere iki şekilde kullanılırlar. Görsel amaçlı kullanımlar için, oluşum şekilleri bakımından zengin, dolaşımın kolay olması bakımından yatay yönde gelişmiş, ulaşım olanağı sağlanabilen mağaralar seçilir. Mağara girişi düzenlenerek, mağara içinde özel donanıma ihtiyaç duyulmadan turistlerin dolaşması sağlanıp, aydınlatılarak turizme açılır ve müze şeklinde ücret karşılığı gezilirler. Sportif amaçlı kullanımlar için derinlik ve uzunluk daha çok önem kazanmaktadır. İçinde düzenleme yapılmayan bu mağaraları, mağaracılar özel donanımlarıyla gezerler.

Birçok ülkede mağaralar, önemli turizm çekim merkezi durumuna getirilmiştir. ABD, Fransa, Eski Yugoslavya ve İtalya bu konuda ileri düzeydedir.

Eski Yugoslavya’da bulunan ve içi vagonlarla gezilebilen Postoyna Mağarası en unlu turistik mağaralardan birisidir. Yine, ABD’de bulunan Flint Mammouth Mağarası, Fransa’da bulunan Padirac, Aven Ornac, Lavace Mağaraları, Belçika’da bulunan Droghorti, İspanya’da bulunan Dragon deniz mağarası dünyada bilinen ve en çok gezilen mağaralar arasında yer almaktadır.

Türkiye’deki Mağaralar

Dünyadaki diğer ülkelere göre mağara cenneti ülke durumunda olan Türkiye’de yaklaşık 40.000 adet mağara bulunmaktadır. Ancak bu güne kadar tüm yerli ve yabancı mağaracı gruplarının inceleyerek belgelendirdiği mağara sayısı 800’dür. (Aktüel Turizm/Mağaralar/c.3 1. html, 08.09.2005).

Turizm türlerinin geliştirilmesi kapsamında, Türkiye’de turizm hareketlerinin diğer bölgelere ve yılın diğer aylarına yaygınlaştırılması amacıyla son yıllarda mağara turizmi konusunda yapılan çalışmalarda artış vardır.

Türkiye’de halen insan eli değmemiş binlerce mağaranın bulunması, bu turizm turunun gelecekte daha fazla gelişeceğini göstermektedir.

Türkiye’de Mağara Turizmi

Turizme açılacak olan mağaraların, öncelikle Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nca kültür varlığı olarak tescil edilmesi gerekmektedir. Tescil kararı, olası bir tahribat için caydırıcı bir önlemdir. Çünkü tescilli mağaralarda yapılan tahribat cezalandırılırken, tescilsiz mağaralardaki tahribatlar cezasız kalmaktadır.

Tescil aşamasından sonra, Kültür ve Turizm Bakanlığı mağaraların kiralama işlemini yapan Maliye Bakanlığı’na görüş bildirmektedir. Bu iki bakanlık arasında sağlanacak koordinasyondan sonra uygun görülen mağaralar turizm amaçlı olarak kullanıma açılmaktadır. Mağara turizminde de temel amaç bu tur doğal değerlerin koruma kullanma dengesi çerçevesinde turizme kazandırılmasıdır.

Mağaranın turizm amacıyla kullanılabilmesi için; turizm merkezlerine yakın olması, günübirlik ulaşım mesafesi içinde bulunması, ilginç jeomorfolojik oluşumlara sahip olması veya insanlık tarihinde önemli rol oynaması, ulaşım imkânlarının bulunması, tur güzergâhları üzerinde bulunması, içinde yer aldığı arazinin mülkiyet durumunun uygun bulunması gibi fiziki şartlara sahip olması yanı sıra, turistlerin mağarayı ziyaret edebilmeleri için mağaranın içinde ve dışında bazı düzenlemelerin yapılması gereklidir.

Bunlar; turizme açılacak mağaranın ekolojik dengesine zarar vermeksizin mağarada bulunan morfolojik yapının daha da cazip hale getirilmesi ve ziyaret kolaylığının sağlanabilmesi için aydınlatmanın yapılması, mağara içinde yürüyüş yolları, seyir terasları, salonlar ve katlar arasındaki geçişlerin düzenlenmesi, havalandırmanın sağlanması, mağara dışında ise; yoksa yolun yapılması, otopark, kır kahvesi-kafeterya, minyatür çocuk bahçesi, piknik alanların, ilkyardım kulübesinin, tanıtım odasının yapılması ve mağaranın içini ve dışını gösteren kroki, plan ve haritaların hazırlanmasıdır. (Turizm Bakanlığı, 1992: 7).

Akdeniz Bölgesi Mağara Turizmi

İnsuyu (Burdur-Antalya), Damlataş (Alanya), Cennet–Cehennem (Silifke-Narlıkuyu), Eshabı-Keyf (Tarsus), Karain (Antalya), Ballıca (Tokat) ve Buzluk (Elazığ) Türkiye’de turizm amaçlı kullanılan mağaralar olarak sıralanabilir.

Türkiye’de görsel olarak turizme acılan ilk mağaralar Akdeniz Bölgesi’nde yer almaktadır. Toros dağlarında kireçtaşının geniş yer tutması mağaralar acısından büyük bir potansiyel sağlamaktadır. Ayrıca turistik bir bölge olmasından dolayı gelen turist sayısının fazla olması bakımından deniz turizmine alternatif olarak sunulmaktadır. Türkiye’de görsel olarak aydınlatılarak ilk kez turizme acılan Damlataş, Türkiye’nin en fazla gezilen mağarasıdır.

Mağara tedavisi (speleotrapi), mağara mikro klimasının tedavi edici etkisi konusunda yapılan olumlu deneyler sonucunda ortaya çıkmıştır. Mağara havasındaki radyoaktivite ve CO2’nin sağlık üzerine etkileri araştırılmaya devam edilmektedir.

Mağara içinde hava akımlarının olmaması, nem oranının çok yüksek olması (%100), nemin su damlaları halinde havada yüzen toz vb. partikülleri kaplaması ve bunların soğuk mağara duvarlarına çarpıp yapışması, mağara havasının temiz olmasına neden olmaktadır. Bu durum mağaralarda özellikle astımlı hastalar için uygun bir ortam oluşturmaktadır. Türkiye’de speleoterapi acısından bilimsel olarak ilk incelenen mağara Alanya Damlataş’tır.

Karain Mağarası gibi Mağaralar doğal güzellikleri yanında, prehistorik, paleontolojik, arkeolojik, antropolojik, jeolojik, coğrafik, speleolojik araştırmalar yapan araştırma gruplarının ilgisini de çekmektedir. (Bu mağarada speleoterapi deneyleri 1954 ve 1955 yıllarında yapılmıştır. Araştırmalar Damlataş’ın havasının bronsial astıma faydalı olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle mağaranın ilk tanınması speleoterapi acısından olmuştur. Fakat deniz turizminde çok ilgi gören Alanya’da şehir içinde denize 100 m uzaklıktaki mağara yılda yaklaşık 250.000 turist tarafından gezilmektedir. Bu durum mağara havasının speleoterapi acısından kullanımını imkânsız duruma getirmiştir.)

Kültür turizmi acısından büyük bir değer oluşturmaktadırlar. Mağara turizmi, Antalya turizmini çeşitlendirmek bakımından oldukça önemlidir. Kireçtaşının geniş yer tuttuğu Batı Toroslar, mağaralar acısından büyük bir potansiyel sağlamaktadır. Antalya’ya gelen turist sayısının fazla olması bakımından deniz turizmine alternatif ya da tamamlayıcı olarak sunulabilir.

Akarsu Turizmi

Suyun yasamın temel kaynaklarından olması yanında ekonomik ve aynı zamanda estetik yönden büyük önemi vardır. Sadece görünümleri ve çevredeki yarattıkları doğal ortam acısından bile önemli olan su kaynakları ayrıca çeşitli zevkler ve sporlar (balık tutma, yüzme, sandalla gezme, kano, sörf, yatçılık, dalma gibi) için yarattıkları turistik alanlar ile ülkelerin turizmine katkıda bulunmaktadırlar.

Rafting Ne Demektir?

Doğal kaynaklardan biri olan akarsular, akarsu turizmi seklinde adlandırılabilecek rafting (Akarsu içinde çok sağlam malzemeden yapılmış 4-8 kişilik simse botlarda yol alma (akarsu krosu), kano (Tek kişinin kullandığı, oldukça küçük ve hafif, manevra yeteneği çok üstün olan nehir aracı.) ve nehir kayağı (Tek kişinin kullandığı, oldukça küçük ve hafif, manevra yeteneği çok ustun olan nehir aracı.) uygulamalarıyla turizm sektörü içindeki yerlerini almışlardır. Fakat Türkiye’de akarsu turizmi rafting üzerinde yoğunlaşmıştır.

Turizm kapsamında akarsu aynı zamanda suyolu olarak ulaşım olanağı da sağlar. Derinliğin ve akışın gemi turizmine uygun olmayan akarsuların ilk turizme açılması, bilinmeyen akarsular boyunca yapılan kesif gezileriyle olmuştur. Doğal engellerle dolu eğimli akarsu yataklarını geçmek ancak botla mümkün olduğundan bilinmeyeni kesif rafting adı verilen bir sporu da geliştirmiştir.

Zorlu nehirlerin kesif ve ulaşım aracı olan raf adı verilen botların spor amaçlı kullanılmasıyla kurulan rafting kulüplerinin düzenlediği akarsu kesif gezileri macera sever turistlerin bu spora ilgisini arttırmıştır. Rafting, özel yapım botlar ile debisi yani akış hızı yüksek nehirlerde yapılan bir spordur. Oldukça sağlam kauçuktan yapılan ve hava ile şişirilen botlara raft deniliyor.

Rafting Tarihi

Rafting tarihi oldukça eskidir. Topraklarındaki nehirlerinden ulaşım ve tasıma için yararlanmayı düşünen Amerikan Kızılderilileri kayak ve kanoyu keşfetmişlerdir.

Ardından hem nehirlerin kanolarla geçilmez yerlerine ulaşma isteği, hem de teknolojik gelimseler, şişme botları ortaya çıkarmıştır. Özellikle, İkinci Dünya Savasında Amerikan donanmasının Büyük Okyanus adalarına çıkartma yapmakta kullandığı Ten-Man (On Adam) olarak bilinen neopren botların savaş sonrasında satışa çıkarılması, raftingin bir spor halini almasını olumlu etkiledi. Rafting, kışa surede ABD’de yaygın hale geldi, ancak Türkiye’ye gelmesi 1990 yılında yapılan Çoruh Festivali’ne kadar sürdü.

Rafting Sporunun Gelişimi

Akarsu sporu olarak rafting, özel bilgi ve beceri istediği için alternatif turizm çeşidi olarak doğa turizmine yönelik seyahat acentelerinin ilgi alanına girmiştir. Bu turizm çeşidinde salcılık yapılacak turizm parkurları ve zorluk dereceleri önceden belirlenmektedir. (Akarsu yataklarındaki engeller (eğim, kaya parçası, ağaç gövdesi) suyun akış hızı ve yönünü etkiler.

En zor geçilen yerler uluslararası literatürde rapid (=sarlak: akarsu yatağında normal akışını yapan suyun tabandaki kayalar veya ağaç dallarınca engellenerek, kırılması, yon değiştirerek ve köpürerek akması) adı verilen suyun önüne engel çıktığı zaman oluşan akışın aniden hızlandığı ve burgaçların oluştuğu yerler olmaktadır.)

Rafting Zorluk Dereceleri

Akarsuların salcılık parkurları suyun akış hızı ve hacmi, nehir yatağının genişliği, suyun bazı kısımlarda yaptığı düşüş yükseklikleri ve rapidlerin uzunluklarına göre kolay, zor, geçilmez olarak kendi içinde altı zorluk dercesine ayrılır.

  • 1.Derece: Küçük kolay geçişler; hafif akıntılı ve küçük dalgalı sular, su ustu engeli az olan veya olmayan akarsular.
  • 2. Derece: Kolay geçişler, düzenli akış, küçük kayalar ve dalgalar; akıntı hızının biraz arttığı, kolay çavlanların bulunduğu, oluşan dalga boyunu 25-30 cm.yi asmadığı sular, sualtı ve ustu engellerinin olduğu akarsular.
  • 3. Derece: Zor, düzenli büyük dalgalar, kısıtlı görüş mesafesi, küçük düşüşler, etüt edilmesi gerekli; botu devirebilecek hıza sahip ve düzensiz dalgaların oluştuğu sular, manevra gerektirecek engellerin olduğu akarsular.
  • 4. Derece: Çok zor, büyük dalgalar, anaforlu sular, uzun ve hırcın geçişler; tehlikeli kayalar, büyük düşüşler, etüt edilmesi zorunlu; Uzun ve zor, özenli manevraların gerektiği geçişlerin bulunduğu, hızlı akan sular, kıyıdan izleme gerektiren, kurtarmayı güçleştirici etkenlerin olduğu akarsular.
  • 5. Derece: Aşırı zor, yüksek debi ve akıntı, tehlikeli kayalar, dik yamaçlar, arka arkaya gelen düşüşler, i1erlemede sınırlı geçişler, genelde imkânsız; Çok zor, uzun ve hızlı akan, çavlanlarla dolu sular, durgac ve çukurların açıkça görüldüğü, dalga boyunun 4 m.ye ulaştığı sular, rota saptamak için on izleme gereken akarsular.
  • 6. Derece: Geçilemez; bu akarsular geçildiklerinde dereceleri 5’e düşer.

Bu kriterlere göre zorluk derecesi 1 olan akarsuda kuvvetli rapidler olmadığı gibi, su geniş bir yatakta yavaş akarken, zorluk derecesi 6 olan bir nehirdeki su köpürerek oldukça hızlı akar. Ancak unutulmaması gereken önemli bir nokta herhangi bir akarsuyun zorluk derecesi saptandıktan sonra akarsuya verilen derecenin o yılın meteorolojik koşullarına bağlı olarak değişebileceğidir. Örneğin yağışlardaki oynaklıklar akarsuyun debisi, hızı üzerinde etkili olacağından önceden belirlenen zorluk derecesi yağış koşullarına bağlı olarak değişebilir. Ayrıca yatakta yer alan materyalin de herhangi bir nedenle yer değiştirmesi derecelendirmeyi etkiler.

Türkiye’de Rafting

Akarsu turizmi içinde birtakım hizmetlerin verilmesi için salcılık tesisleri gerekmektedir. Rafting parkurlarının başlangıç noktaları zamanla tesislerin yer alacağı alanları oluşturmaktadır.

Türkiye’de irili ufaklı yüzlerce akarsu bulunmaktadır. Bunların önemli bir kısakarsu sporları için uygun şartlara sahiptir. Ülkede akarsu sporunun ilk kez uygulandığı nehir Çoruh nehridir.

Yıllardır yabancı tur organizasyonları sonucu rafting yapılan nehir Türkiye’de bu turizm çeşidinin yapılabilirliğini kanıtlaması acısından önemli olup son yıllarda Türk turizm sektörü mensuplarını da akarsu sporları uygulamaları için cesaretlendirmiştir. Doğu Karadeniz Bölümü, Doğu Anadolu ve Akdeniz Bölgesi akarsularında salcılık parkurları belirlenmiştir. Yerli ve yabancı seyahat acentelerinin salcılık turları ile son 20 yılda akarsu turizmi gelişim göstermiştir.

Akdeniz Bölgesi’nde Dalaman Çayı, Köprüçay, Manavgat Çayı, Alaraçayı, Dimçayı, Anamur  Çayı ile Göksu nehri üzerinde rafting yapılabilen akarsulardır.

Kuş Gözlemciliği

Kuş gözlemciliği doğayı kuşların dünyasından tanımayı sağlayan bir gözlem sporudur. Sağlıklı bir çevrenin en iyi göstergesi olan kuşlar her turlu yasam ortamında bulunurlar. Şehir içerisinde parkta, sulak alanda, bozkır, orman, çöl gibi hemen her yerde kuş gözlemciliği yapılabilir. Kuş gözlemciliğinin mevsimi, zamanı da sınırlı değildir. Kuş gözlemi, salt kuşları gözleyip onların yasam ve davranış biçimleri hakkında daha çok bilgi sahibi olmayı kapsayabileceği gibi bu bilgileri düzenli kayıt altına almak, çizimlerini yapmak, fotoğraflarını çekmek, seslerini kaydetmek gibi değişik hobilere de yol açabilir.

Çevre koşullarına oldukça duyarlı olan kuşlar, orman kaybının, sulak alan tahribatının ya da fazla tarım ilacı kullanmanın olumsuz sonuçlarının önceden habercisi olabilirler. Bu anlamda kuş gözlemciliği, sağlıklı ve kapsamlı bir cevre koruma stratejilerin unsurları arasındadır.

Kuş gözlemciliği, dünya çapında alternatif turizmin en hızlı büyüyen dalıdır ve büyük bir ekonomik potansiyele sahiptir.

Dünyada Kuş Gözlemciliği

ABD’li kuş gözlemcileri, sadece 2000 yılındaki kuş gözlem seyahat masrafları için 7,6 milyar dolar harcamışlardır. Teksas’ın küçük bir kasabası, altı haftalık kus göçü sezonunda kuşçulardan 2 milyon dolar kazanmaktadır.

İngiltere’de yılda bir defa düzenlenen Rutland Water kuş gözlem festivalinin uç günlük kazancı 3 milyon pundu bulmaktadır. Türkiye’de kuş gözlemciliği, doğa dernekleri ve birçok yerel kuş gözlem topluluğunun çabaları sayesinde son beş yılda hızla artmıştır. Yine de daha

İstenilen seviyeye ulaşamamıştır. ABD ve Avrupa’da milyonlarla ölçülen kuş gözlemcisi sayısı Türkiye’de bu rakamlarla kıyaslanamayacak kadar düşüktür.

Türkiye, Avrupa’nın kuşlar acısından en zengin ülkesi olmasına ve yıllardır yabancı kuş gözlem şirketlerinin ülkemize birçok tur getirmesine rağmen, 2005 yılına kadar Türkiye çıkışlı bir kuş gözlem turu gerçekleştirilmemiştir.

Türkiye’de Kuş Gözlemciliği

Türkiye’nin ilk kuş gözlem turu, 27 Mayısıs-19 Haziran 2005 tarihleri arasında Şanlıurfa, Gaziantep, Osmaniye, Maraş, Adana, Mersin, Antalya, Konya, Niğde, Nevşehir, Kırşehir, Ankara, Trabzon, Rize, Erzurum, Ardahan, Kars, Iğdır, Doğubeyazıt, Ağrı, Muş, Bitlis ve Van güzergâhını izleyen ABD, İngiltere ve Kanada’dan sekiz kuşçunun katılımı ile gerçekleşti. Yaklaşık üç haftada 275 tür kuş gözlendi. Ulaşılan bu sayı, Türkiye’de şimdiye kadar kaydedilmiş tüm kus türlerinin %60’ını ve her yıl düzenli olarak görülen türlerin %75’ini oluşturuyor.

Yaklaşık 20 türün sadece kışın görüldüğü de göz önüne alınırsa, bu rakamın önemi daha anlaşılabilir. Bu turda; çöl koşarı, doğu alameceği, doğu kamışçını, doğu kirazkusu, duvar tırmasıkkusu, huş tavuğu, Kafkas cıvgını, kızıl kuyrukkakan, sakallı akbaba, sürmeli kumkusu, telli turna, tepeli pelikan, sarıbacak, toy ve ürkeklik gibi Türkiye’nin en ender ve en güzel kuşları gözlenebildi.

Kuş çeşitliliği açısından son derece zengin olan Türkiye’de toplam 67 kuş ailesinden 450 kuş türü olduğu kabul ediliyor. Bunların 394’u düzenli olarak görülebiliyor ve 304 tur çoğalıyor.

Avrupa’nın bütününü (İzlanda ve Kanarya Adaları dâhil), Kuzey Afrika’yı ve Ortadoğu’nun neredeyse tamamını kapsayan, Türkiye-İran sınırı boyunca uzanan Batı Palearktik bölgede, toplam 87 kus ailesinden 889 tür bulunuyor ve bunun yaklaşık 600 kadarı çoğalıyor. Yani, Batı Palearktikte bulunan ailelerin %77’si, tüm türlerin ve çoğalan türlerin %51’i Türkiye’de

Bulunuyor (Kılıç, D. T. 2005: 116). Bunun en önemli nedenlerinden biri zengin sulak alanlar olması, diğeri ise önemli kuş göç yolları üzerinde kalmasıdır.

Türkiye’de kuş gözlemciliği son yıllarda hızla yayılmaktadır. Çoğunluğu üniversitelere bağlı kuş gözlem toplulukları olmak üzere 29 tane kuş gözlem topluluğu vardır. Akdeniz Üniversitesi Kus Gözlem Kulübü (AKKUS) ile Antalya Kus Gözlem Topluluğu’nun (AKGT) merkezi Antalya’dadır.

Antalya’daki başlıca kuş gözlem alanları; Güllük Dağı Milli Parkı, Köprülü Kanyon Milli Parkı, Titreyen gol (Manavgat), Boğazken (Serik), Demre, Patara (Kas), Cığlıkara Tabiat Ormanı ve Avlan golü (Elmalı), Beydağları, Tahtalıdağları ve Antalya ovasıdır.

Kış Turizmi

Dağların temiz ve güzel havasından yararlanmak üzere insanların dağlara yönelik aktiviteleri olan kış turizmi, kar yağısına bağlı olarak dağların kar alabilen yükselti kuşağında sporun (kar kayağı) ağırlık kazandığı bir turizm çeşididir.

Bir mekanik tesis ve kayak evi ile başlayan kayak alanından, konaklama, hizmet, eğlence, spor, eğlendinlen tesisleriyle kayak merkezi ortaya çıkmıştır. Kar kayağı ile başlayan sportif faaliyetler çok çeşitlenmiş (snow-baording, snow-speed salcılık, snow scating) sporun ağırlık kazandığı bir turizm çeşidi olmakla beraber rekreasyon (yenilenme, doğa aktiviteleri, outdoor)el ve eğlence tesisleriyle kayak merkezleri, dağ turizm merkezleri haline dönüşmüşlerdir.

Kayak sporunun merkezinde bulunduğu ve buna uygun karlı ve eğimli alanlara yapılan seyahatler, konaklama ve diğer hizmetlerden oluşan faaliyet ve iliksilerin bütünü kış turizmi kapsamında değerlendirilmektedir.

Bu alanların seçiminde, coğrafi birtakım özellikler aranır. Kış turizmi için öncelikle yeterli ölçüde kar yağısı alabilen, kar kalınlığı ortalama 1 m. olan ve kayak mevsiminin suresini belirleyen karın yerde kalma suresinin uzun olduğu (120 günden fazla) yerler seçilmelidir. Kayak merkezleri için uluslararası standartlara göre insan sağlığının rahatsızlık hissetmediği ve karın yerde kalma suresinin uzun olduğu 1.600- 2.000 m.ler arasındaki yükselti kuşağı uygun görülmektedir.

Kayak alanları için daha az güneş radyasyonu alarak, karın yerde kalma suresinin daha uzun olduğu kuzeye bakan yamaçlar, tesis alanları için kayak alanlarını gören güneye bakan yamaçlar seçilmelidir. Böylece kayak merkezinde bütünlük sağlandığı gibi yamaçta daha fazla güneş alan konaklama tesislerinin ısıtılması daha ekonomik olmaktadır.

Ayrıca kayak merkezinin kurulacağı yerlerin çığ, heyelan ve deprem hatlarından uzakta kurulmaları gerekmektedir. Kayak merkezleri ve çevrelerinde içme, kullanma suyu için yeterli kaynakların bulunması, şehirsel ve kırsal yerleşim yerlerine, ana ulaşım hatlarına yakın olmasına dikkat edilmelidir.

Dünyada Kış Turizmi

Günümüz dünyasında turizmde asama yapmış ülkeler, kıyı, ören ve kültürel kaynaklara dayalı turizm hareketleri yanı sıra, ayrıca turizm çeşitlerini arttırmak, turizm mevsimini uzatmak ve nitelikli turizm personel istihdamını yıl boyu sürekli kılmak amacıyla ülkelerinin sahip oldukları kış turizmi olanaklarından da etkin bir şekilde yararlanma yoluna gitmişlerdir.

Dünyada ABD, Kanada ve Avrupa ülkelerinden Avusturya, İsviçre, Almanya, İspanya, Fransa, İtalya, Romanya ve Bulgaristan kış turizmi arz potansiyellerini değerlendiren, ulusal ve uluslararası talebin hizmetine sunan ülkelerdir. Kış turizmine elverişli kaynak alanları sınırlı kullanımlar verdiği halde komsumuz Yunanistan bile bu konuda yatırım ve tanıtım çalışması içerisine girmiş bulunmaktadır.

Kış turizminde asama yapmış bu ülkelerdeki turizm hareketleri incelendiği zaman, gezi, araştırma, yürüyüş, tırmanma, kış sporları, sağlıklı iklimde bulunma ve iklim kürlerini kapsamına alan kış turizmi hareketlerini uygulama alanlarının kış sporları merkezlerinin oluşturduğu görülür.

Kış Sporları; belirli araç ve gereçler kullanılarak, belirli kurallara uyularak, belirli özelliklere sahip karlı ve buzlu ortamlar üzerinde bireysel veya toplu olarak yapılan serbest ve yarımsa amaçlı spor uygulamalarıdır. Kayak Sporu; farklı yükseklik, uzunluk ve eğimlere sahip farklı yamaç veya yüzeylere sahip ortamlarda, farklı özellikte kayaklar, kayak araç ve gereçler kullanılarak yapılan bir spor dalıdır.

Avrupa Ülkelerinde Kıs Turizmi

Orta Avrupa ve Alp dağlık yöresinde yer alan Fransa, İsviçre, Almanya, İtalya, Avusturya gibi ülkeler kış turizminde büyük hamleler yapmıştır (Avusturya’da 70’in üzerinde kayak merkezi var. Bu merkezlerde, yaklaşık 1.200 adet mekanik tesis bulunuyor. 680.000’i 5 yıldızlı, 173.000’i 4 yıldızlı, 249.000’i 3 yıldızlı, 258.000’i 2 ve 1 yıldızlı oteller olmak üzere toplam 1 milyonun üzerinde kar turizmine hizmet veren yatak mevcu.ttur (www.tursab.org. tr-25.05.2005).

Avusturya’daki kış sporları ve kış turizm merkezlerinde toplam 3.300 dolayında teleksi, 450 civarında telesiyej, 140 dolayında telekabin ve teleferik, 4 adet dağ treni kurulmuştur.

Teleksi veya skilift; kayakçıları arızasız, eğimli yamaçlarda yukarı doğru taşıyan askılı taşıyıcı çekici.

Telesiyej; arızalı, çok eğimli yamaçlarda kayak pistlerinin başlangıcına taşıyan sandalyeli havadan taşıyıcılar.

Alplerin batı kısmı Fransa’ya da kış turizmi imkânları sunar. Fransa’da kış turizmi merkezlerini yılda ortalama 5 milyon kişi ziyaret etmektedir. Bunların beşte birini yabancı, geri kalanını yerli turistler oluşturmaktadır.

Fransa, 1968 Grenoble Kıs Olimpiyatları’ndan sonra 1992 Albert-Ville Kıs Olimpiyatları’nda ev sahipliği yapmıştır.

Fransa’nın Megeve (43.030 adet yatak, 62 mekanik tesis), Chamonix (22.670 adet yatak, 56 mekanik tesis) ve Val d’lsere (42.000 yatak, 131 mekanik tesis) kayak merkezleri ülkenin önde gelen kış turizm merkezlerindendir.

Alplerin uygun iklim şartları ile yükseklikleri uygun alanlarını kış turizmi faaliyetlerinde değerlendiren bir diğer ülke İsviçre’dir. İsviçre’de uluslar arası nitelikte 67 kayak merkezi, 448.390 yatak, 1.519 adet mekanik tesis yer almaktadır.

Ülkede kar turizminin toplam ziyaretçi içindeki payı %30’dur. İsviçre Turizm Ofisi’nden verilen bilgiye göre, İsviçre’nin turizm geliri yıllık 13 milyar dolardır. Bunun 7,5 milyar doları kar turizminden elde ediliyor ve yine aynı ofise göre İsviçre’ye 1999-2000 kış sezonunda kar merkezlerine 1 milyon yabancı ziyaretçi gelmiştir. Yerli ziyaretçi sayısı ise 1,5 milyon olarak kaydedilmiştir. www.tursab.org.tr-25.05.2005).

Türkiye’de Kış Turizmi

Türkiye, Alp Himalaya sıradağları üzerinde yüzölçümünün yaklaşık %55’i 1.500-3.000 m. yükseklikte dağlık alanlarla kaplı bir ülkedir. Türkiye’nin ortalama yükseltisi 1.132 m.dir. Yüzölçümünün %25’i 1.500 m.nin, %56’sı ise 1.000 m.nin üzerindedir. Bu nedenle kış turizmi için uygun yükselti kuşaklarına sahiptir.

Dağlık alanların bol kar alması, kar kalınlığı ve karın yerde kalma suresi, bulunduğu coğrafi enleme, karasallığa ve yüksekliğe göre değişmektedir.

Karasallığın fazla, yüksek basıncın etkisinde ve nemli hava kütlelerinin yolu üzerinde dağlık alanlar daha fazla kar yağısı almaktadır. Türkiye’de genellikle batıdan doğuya, güneyden kuzeye doğru gidildikçe ve deniz seviyesinden yükseğe çıkıldıkça kar yağışlı ve karla örtülü günler sayısı artar.

Türkiye’nin Kayak Merkezleri ve Kayak Alanları

Türkiye’de kış mevsiminin bir özelliği, ilkbahar aylarından mart ayının, kış aylarından aralık ayından sonra daha fazla kar yağısı almasıdır. Türkiye’de kayak mevsimi sonbaharda kışa, ilkbaharda daha uzundur.

Böylece Türkiye dağlarını nisan ve mayıs aylarını içine alan ilkbahar kayağı döneminden bahsetmek mümkündür. Türkiye’nin iç ve dış turizmde kullandığı toplam 37.360 yatak kapasiteye sahip 13 adet kış sporları merkezi vardır.

Son yıllarda ulaşım olanaklarının artması ve yeni yatırımlar yapılması sonucunda; Palandöken, Erciyes, Zigana, Ilgaz, Saklıkent, Sarıkamış Kayak Merkezleri kış turizmi acısından cazibe merkezleri haline gelmiştir.

Türkiye’de 100.000 dolayında insan kış sporları ve kış turizmiyle ilgilenmektedir. Türkiye’deki kayak ağırlıklı kış sporlarının yapıldığı dağlık alanlara bakıldığında buraların çoğunlukla, hatta bazılarının tümüyle iç turizme yönelik olduğu görülür.

Bununla birlikte İstanbul-Bursa-Uludağ, İstanbul-Erzurum-PalandökenSarıkamış, Antalya-Saklıkent yörelerinde dış pazara yönelik bir kış turizmi hareketliliği görülmektedir.

Kayak Merkezleri ve Kayak Alanlarının Alt Yapı Hizmetleri

Pistler; kolay pist (eğitim amaçlı, %15 eğimli), orta pist (serbest kayma, %50’ye kadar eğimli), iyi pist ve zor pist (yarımsalar için %60-70 eğime sahip yamaçlar gerekmektedir, buraları eksterm kayakçılık denilen tehlikeli bir kayak tekniğini gerektirir.) olarak adlandırılır ve turizm haritalarında hatları renkli olarak işaretlenir (eğitim pisti yeşil, orta pist mavi, iyi pist kırmızı ve zor pist siyah çizgiyle).

Akdeniz Bölgesi’nde Batı Toroslarda Sultan dağları, Beydağları ve Geyik dağlarında kış turizmine uygun yükselti kuşakları bulunmaktadır. Bölgede yüksek dağ sıraları kıyıyı yakından izlemekle beraber, enleme ve sıcaklığa bağlı olarak Kuzey Anadolu dağlarına göre daha az kar yağısı alır.

Nemli hava kütleleri Toroslar üzerinde nemini alçak yerlerde yağmur seklinde bıraktıktan sonra yükseldikçe soğuma neticesinde yağış kar seklinde düşmektedir. Bu nedenle Akdeniz Bölgesi’nde kış turizmi ancak yüksek seviyelerde mümkündür.

Turizmin önemli çekiciliklerinden biri olan kış turizmi Antalya’da belirli bölgelerde kış sporları merkezi olabilecek oranda geliştirilmeye müsaittir. Bu sahaların düzenlenip kış turizmine açılması şüphesiz ki, birçok acıdan Antalya turizmine katkı sağlayacaktır.

Bitki İnceleme Turizmi

Çeşitli coğrafi özellikleri, coğrafi farklılığın getirdiği iklim çeşitliliği, uç kıta arasında doğal bir köprü olması, Anadolu’yu dünyada benzerine az rastlanan bir bitki çeşitliliğine sahip kılmıştır.

Türkiye bitki çeşidi sayısı bakımından dünyanın zengin floraya sahip ülkelerinden birisidir. Türkiye’nin bitki çeşidi sayısı toplam 9.000’dir. İngiltere 2.000, Bulgaristan 3.650, Yunanistan 5.000, Suriye ve Lübnan 3.500, Irak 4.000, İran 8.000, Fransa 4.500, Almanya 2.500, İtalya 5.600, İspanya 5.000, Romanya 3.400, Macaristan 2.214, İzlanda 377, Norveç 1.715 adet bitkiye çeşidine sahiptir.

Türkiye’de Bitki İnceleme Turizmi

Türkiye florasının ilginçliği, sahip olduğu tur sayısının yanı sıra, çok sayıda endemik tur içermesinden de kaynaklanmaktadır. Zira dünyada sadece belli bir bölgede yetişen veya anavatanı belli bir bölge olan (endemik) bitkiler acısından Türkiye Avrupa’dan üstün olmanın da ötesinde dünyanın birkaç bölgesinden biridir.

Avrupa’nın endemik bitki çeşidi sayısı toplam 2.750 adet iken bu sayı Türkiye’de 3.000’dir. Sadece Antalya’da endemik bitki sayısı çeşidi 500’den daha fazladır.

Antalya (578), Konya (478) ve Mersin (366) Türkiye’nin en çok endemik bitki çeşidine sahip üç ilidir. Antalya tek basına İspanya, Eski Yugoslavya gibi ülkelerden daha zengindir.

Türkiye haricinde Avrupa’nın en çok endemik bitki çeşidine sahip ülkesi Yunanistan (1.100 endemik tür)’dır.

Türkiye’deki Endemik Bitkiler

İtalya’nın endemik bitki çeşidi sayısı 712’dir. İspanya ile Eski Yugoslavya’nın 500’er adet endemik bitki çeşidi sahip olduğu bilinmektedir. İsviçre’nin ise 1’dir. Japonya’nın endemik bitki sayısı 2.000, ABD’nin 4.036’dır.

Türkiye’nin komşularından; İran’da 1.500, Irak’ta 200, Suriye-Lübnan’da 330, Bulgaristan’da 53 ve Yunanistan’da 1.100 endemik bitki turu bulunmaktadır.

Türkiye’nin bitki zenginliğinin en önemli nedenlerinden biri, buzul cağlarında Anadolu’nun bitkiler için bir sığınak olmasıdır. Günümüzde de Türkiye hiçbir Avrupa ülkesinde olmayan bir şekilde 3 farklı bitki alanının kesimse noktasında yer almaktadır. Bu bitki alanları Akdeniz Bitki Alanı (Akdeniz ve Ege Bölgeleri), Avrupa-Sibirya Bitki Alanı (Karadeniz ve Marmara Bölgeleri), İran- Turan Bitki Alanı (İç Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgeleri) dir.

Yayla Turizmi

Leidenfrost ve Pascher (1969), göçebe hayvancılığa dayalı yaylacılığın temelinin Taş Devri sonlarına doğru (M.O. 5000-1700) Kuzey Avrupa’nın ve Kuzey Asya’nın ağaçsız steplerinde, ağaçsız yayla cayırlarında ve bozuk melez ile cam ormanlarında, ayrıca kısmen de yaylaların yapraklı ağaçlarıyla kaplı ormanlarında atıldığını belirtmektedirler. Bu dönemde araziden faydalanma asıl olarak yaylacılık ve otlakçılıkla olmakta, alçak yerlerdeki kışlama ise arzu edilmeyen bir zorunluluk olarak görülmekteydi. Hayvan sürüleri ve yaylalar, çobanların malıydı ve yaz mevsimi sonunda hayvan sürülerinin bir kısmı satılıyor, diğer bir kısmı ise yabancı kışlaklara yerleştiriliyordu.

Türklerde Yaylacılık

Anadolu’da Türk boyları gelmeden önce göçebelik bulunmuyordu. Anadolu’ya gelen göçebe Türk boylarından bir kısmı istilalara uğramış ve çöküntü halinde olan Bizans İmparatorluğuna ait harap olmuş, emniyet ve asayişi kalmamış kentlerine yerleştikleri halde, çoğunluğu göçebe hayat tarzını sürdürmüştür.

Türk boylarının Orta Asya steplerine uyumun gereği olan göçebe hayat tarzını Anadolu’da da devam ettirmeleri su nedenlere dayandırılmaktadır.

13. ve 14. yüzyıldaki Türk göçleri daha çok Anadolu’nun kıyı bölgelerine yönelik olmuştur. Ancak kıyılar her ne kadar ideal bir kılsak yeri olsa da, bir yandan şiddetli yaz sıcaklığı ve sıtma tehlikesi, öte yandan Osmanlı döneminde ülkedeki emniyetsizlik ile bireylerin güvenliklerini sağlamak için ulaşılması güç dağlarda geri çekilmenin daha kolay olması, kıyı bölgelerinin sürekli bir yerleşime konu olmasını engellemiştir. Ayrıca dağlık alanların özellikle orman sınırı altındaki bölümleri, az eğimli ve su acısından zengin yerleri ile iyi olanaklara da sahipti. Böylece yaz mevsiminde yüksek dağlık alanlardaki yaylalar ile kışın ılık ovalardaki kışlaklar arasında gerçeklesen göçebe hayvancılığa dayalı yaylacılık sekli ortaya çıkmıştır.

Günümüzde bu şekildeki göçebe hayvancılığa dayalı yaylacılık, Akdeniz çevresinde kalıntı halinde görülebilen bir gelenek haline gelmiştir ve Beyrut, Cezayir ve Torosların güneyinde az sayıda çadırlı gruplar tarafından sürdürülmektedir.

Emiroğlu’nun bildirdiğine göre; Alagoz tarafından göçebe hayvancılığa dayalı olan yayla, koy sürülerinin yazın en sıcak devresinde çıkıp uzun sure kaldıkları dağ merası seklinde tanımlamıştır. Darkot, ot sağlamak amacıyla, hayvan sürülerinin dağ sıralarındaki yamaç ve düzlüklere yayılmasından yayla teriminin türetildiğini belirtmektedir.

28 Şubat 1998 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4342 sayılı Mera Kanunu’nda ise yayla; çiftçilerin hayvanları ile birlikte yaz mevsimini geçirmeleri, hayvanlarını otlatmaları ve otundan yararlanmaları için tahsis edilen veya kadimden beri bu amaçla kullanılan yerdir seklinde tanımlanmıştır.

Türkiye’nin yazı sıcak gecen bölgelerinde görülen ve nüfus artışı, tarım ve sanayideki gelimseler, gelir düzeyi ve yasam standartlarındaki artış gibi nedenlerle günümüzde oldukça yaygınlaşan ve özellikle kentsel nüfus tarafından çıkılan yerler de bulunmaktadır. Buralara da yayla denmektedir. Ancak yazın sıcaktan kaçıp serinlemek amacıyla çıkılan bu tur yazlık yerleşim yerleri yani sayfiye yerleri özelliğine sahip yaylalardır.

Yaylalar mevki durumuna göre (taban, yamaç, plato, sırt, boyun, buzul etkisiyle oluşan yaylalar), yükseklik durumuna göre (alçak, orta, yüksek yaylalar), çiftliğe olan uzaklığına göre (on yayla, çiftlik yaylası, çiftlik otlağı, koyun ortak otlağı), otlatılan hayvan cinsine göre (sağmal sığır, boğa, genç hayvan, okuz, kısır sığır, karışık, at veya beygir, koyun, keçi yaylaları) ve mülkiyet durumuna göre (özel,müşterek, hükmi şahsiyeti olan, kooperatif, devlet, irtifak hakkı ile yükümlü, kiralık, ücretli yaylalar) olmak üzere çeşitli sekilerde sınıflandırılmaktadır.

Yayla ve göçebe hayvancılıkla ilgili bulunan yaylacılığı Emiroğlu; yaz mevsiminde ve en sıcak aylarda insan ve hayvanların yaylaya gitmeleri, orada bir sure kalmaları ve ekonomik faaliyetlerde bulunmaları seklinde tanımlamış ve bu faaliyete katılan insanların yaylalarda ve esas yerleşim yerlerindeki faaliyetlerinin, ekonomik hayatlarının bir bütün olarak yaylacılık adı altında mütalaa edildiğini belirtmiştir.

Anadolu’da Yaylacılık

Bu soysal ve ekonomik faaliyet, yani yaylacılık ekonomisi ve yaylacılık gelenekleri, bugünkü Anadolu Türklerine, Orta Asya Türk Devletleri ve toplumlarından miras kalmıştır.

Yüzyıllar öncesinin Orta Asya Türk’ünün yasam bicimi olan bu isleyiş, Yörük grupları tarafından Anadolu’ya sokulmuş, yeni yurt olan bu sahada, Asya kıtasının özelliklerini yansıtan bir ortamın bulunmasıyla varlığını sürdürmüştür.

Buğun büyük bir ekseriyetle yerleşik hale gelmiş olan Anadolu insanı, kışı geçirdikleri alçak ve sıcak kuşak ile yazın çıktıkları yüksek ve serin kuşak arasında, hem kültürüyle hem de geçim tarzıyla ilgili yer değiştirmektedir. Yaylacılık faaliyetleri ve yayla yerleşmeleri iki kuşak arasındaki yükselti farkı ve bunun bitkilerin yetimse devresine etkilerine bağlı şekilde, hayvancılık yapmak gayesiyle vardır.

Fakat Türkiye’de yaylaya gidişlerin birçok yerde, özellikle de Akdeniz Bölgesi’nde olduğu gibi, kıyı kuşağının bunaltıcı sıcaklarından kaçmak, hatta bayram vb. kısa sureli tatillerde dahi bu sureyi dinlenerek değerlendirmek amacıyla da

Yapıldığı bilinmektedir. Bunu yayla yerleşmelerinin bir başka tipi olarak ele almak, hayvancılıkla ilgisi olmadığını söylemek ve bunlara sayfiye yaylaları isminin vermek gerekir.

Türkiye’de yaylacılık amacıyla göçme, belli bölgelerdeki köy, kasaba ve hatta şehirlerle, yükseklerdeki plato düzlükleri ve dağ yamaçları arasında cereyan eder. Bu hareket, yaylacılık terimlerinden olan yaylalara göçme hareketi (mezralara, komlara, bağ evlerine, eğlendinlen merkezlerine olan yazlık göçmelerde burada hatırlanmalıdır), bölgeden bölgeye bazı değişiklikler gösterirse de; genellikle yılın nisan ve mayıs aylarında baslar; 15-20 gün içinde hareket tamamlanır; 3-4 ay yaylada kalınıp ekonomik faaliyetlerde bulunulduktan sonra, ağustos sonları veya eylül ayı içinde devamlı yerleşme bölgelerine, yani alçak bölgelere dönülür.

Türkiye’nin Yaylacılık Alanları

Yaylacılık faaliyetleri Karadeniz, Akdeniz, Ege ve Doğu Anadolu Bölgelerinde yaygındır. Coğrafi, tarihi, sosyal şartların oluşturduğu yaylacılık hareketi ülkemizde yer özel karakterler gösterir. Yayla meskenleri, yerleşik ve göçebe evler seklinde olabilir. Kuskusuz büyük bir çoğunluğu, yerleşik evler durumundadır. Bunlar da, bölgeden bölgeye çok değişik sekiler gösterirler. Plan bakımından, genellikle hayvancılık ekonomisinin gereklerine uydurulmuşlardır. Evlerin ek yapıları ahır, ağıl ve sutluk gibi bölümlerdir. Ancak bunlar, fonksiyonel acıdan en önemli eklentilerdir.

Ailenin barınmasına yönelik bolum ise, genellikle nihayet bir ocaklık, dar bir avlunun kenarında yüksekçe bir yatak sekisi gibi eklentilerden oluşur.

Bölgenin özelliklerine göre, meskenlerde yapı gereci tas (Akdeniz Bölgesi), kerpiç (İç Anadolu Bölgesi) ve ashap-tas karışımı olabilir.

Yayla evleri, sahiplerinin ekonomik ve kültürel düzeyine göre, hem bölgeden bölgeye, hem de aynı yaylanın değişik meskenlerinde, kat durumu, oda sayısı ve iç konfor yönünden, büyük farklılıklar gösterir.

Yaz mevsiminde orta yükseklikteki dağlık alanları aşağı seviyelere göre ılıman iklimi, ekonomik nedenlerle yapılan yaylacılık faaliyetine, öncelikle yöre halkı tarafından yapılan eğlendinlen işlevi kazandırmıştır. Büyük şehirlere göç eden toprağını ve hayvanını satan yöre halkının, geleneksel olarak yaylaya çıkmayı devam ettirmeleri, çevredeki yerleşim birimlerinin eğlendinlen gereksinimini karşılayan yaylaları uzak mesafelere açmış ve sadece tatil amacıyla yaylaya çıkan bir nüfus ortaya çıkarmıştır.

Rekreasyon amacıyla yaylaya çıkan nüfusun ve yaylada tatil amaçlı ikinci konut sayısının artması, yaylalara alt yapı ve üst yapı hizmetlerini gerekli duruma getirmiştir. Alt yapı hizmetlerinden yol, su ve elektrik olanaklarının sağlanması, bu yaylalarda günlük rekreasyonel (yenilenme, doğa aktiviteleri, outdoor) faaliyet alanı olarak faydalanan nüfusu da arttırmıştır.

Yaylaların cevre halk tarafından eğlendinlen amacıyla kullanımı yaylacılık faaliyeti kadar eski olmakla beraber, turizme açılması oldukça geç olmuştur.

Dağcılık Turizmi

Sahip oldukları güzel manzaraları, doğal ve kültürel imkânları ile dağlar, önde gelen turistik mekânlardır. Dinlenme, tatil geçirme ve sağlıklı kalma amacı ile insanların doğa araştırmaları, tırmanma ve spor amaçlı olarak gruplar halinde katıldıkları geziler dağ turizmi ve dağ sporlarının gelişmesine neden olmuştur.

Dağlık ortamda bulunma, dinlenme ve tatil ile dağ sporları yapma uğraşısını kapsayan dağ turizmi genellikle orta ve yüksek dağlık yöreler üzerinde planlanır ve geliştirilirler. Dağlık sahalarda gerçekleştirilen turizm faaliyetleri dağcılığı da içerir. Dağcılık, her turlu karlı, buzlu ve kayalık zeminlerde doğal ya da yapay tırmanma tekniklerini uygulayarak, dağ doruklarına ulamsak için yapılan sportif hareketlerdir.

Dünya’da Dağcılık

Dağcılık sporu, insanların Alplerde zevk için tırmanmaya başlamalarıyla doğmuştur. Avrupa Alpları’nda ilk tırmanış, Francisco ve Gerrardo Petrarch’ın 1336’da 1.912 m. yükseklikteki Pztt Venoux’a çıkışıdır.

1786 yılında biri doktor iki Fransız’ın Avrupa’nın en yüksek doruğu olan Güneydoğu Fransa’da bulunan Pztt Blanc’a (4.807 m.) tırmanmışlardır. 1850 ile 1860 yılları arasında İsviçre’deki tüm zirveler birbiri ardına dağcılar tarafından tırmanılmış ve Avrupa dağcılığının altın cağı olarak adlandırılmıştır.

1865 yılında Alplerin en zor zirvesi olan Matterhorn’a tırmanılabilmesi ile Avrupa dağcılığının altın cağı olarak tanımlanan donem kapanmıştır.

Başlangıçta çok az insanın dağlara tırmanmasına karsın, ilk dağcılık kulüplerinin kurulusundan sonra dağlara tırmanma Avrupa ülkelerinde, özellikle İngiltere, Almanya, Avusturya, İtalya ve Fransa’da popüler bir rekreasyonel (yenilenme, doğa aktiviteleri, outdoor) aktivite olmuştur.

Dünyada Tırmanılan Dağlar

Daha sonra 19. yüzyılın sonuna kadar Orta Avrupa’nın tüm zirvelerinin zor rotaları basarı ile tırmanıldı. 20. yüzyıla girene kadar Güney ve Kuzey Amerika dağları, Kafkas dağları, Orta Afrika dağlarına tırmanışlar ve de Himalayalara kesif gezileri düzenlendi. 1897’de And dağlarının en yüksek doruğu Aconcagua’ya (6.960 m.), 1897’de Alaska’da St. Elias’a (5.489 m.), 1898’de Kuzey Amerika’da Grand Teton’a (4.190 m.), 1913’te Kuzey Amerika’nın en yüksek doruğu CM Kinley’e (6.194 m.) tırmanıldı.

Bu başarıları daha da güç girişimler izlemiştir. 20. yüzyılın ilk yarısı İngiliz, Fransız ve İsviçrelilere ek olarak diğer ulusların dağcılarının tırmanışları ile geçti. En önemli tırmanış ise Orta Asya’da Pamir sıradağlarında Komünizm doruğuna (7.495 m.) yapılan tırmanıştır. 1940’li yıllarda Atakemennalar’ın, Llullaillaco dağının 6.723 m.’lik doruğuna kursan platformu yapmaları, dağların aynı zamanda kutsal yerler sayılmalarının göstergesi niteliğindedir.

1950 yılında İkinci Dünya Savasının yol açtığı belirgin durgunluktan sonra, Himalayaların önemli doruğu olan Annapurna’ya (8.138 m.) Fransızlar tarafından tırmanış yapılmasıydı. Hemen arkasından ise diğer 8.000 m.nin üstündeki zirveler tek dağcılar tarafından tırmanıldı. 29 Mayısıs 1953 tarihinde Edmund Hillary ve Tenzig Norgay dünyanın en yüksek doruğu Everest’e (8.848 m.) güney-güneydoğu rotasından tırmanmışlardır. 1953’te Nanga Parbat (8.138 m.) Almanlar tarafından, 1954’te K2 (8.681 m.) İtalyanlar tarafından, 1955’te Lhotse (8.516 m.) İsviçreliler tarafından, 1955’te Makalu (8.463 m.) ise Fransızlar tarafından tırmanıldı. 1960’larda tırmanılmış tüm Avrupa ve Amerika doruklarının kış koşullarında en zor rotaları denenmiştir. 1970 yılında Amerikan Sierra Nevada dağlarında 7.914 m.lik El Captain rotasına 27 günde Amerikalılar tarafından tırmanıldı.

1970’li yıllardan sonra ise tırmanışlar daha çok koşulların zorluklarının arttırılması, denenmemiş rotaların tırmanılması, tüm kıtaların en yüksek doruklarına tırmanmak gibi çeşitlemelere uğramıştır. 1978 yılında ilk defa olum sınırı olarak tanımlanan 8.000 m.yi Reinhold Messner ve Peter Habbler ek oksijen kullanmadan asarak Everest’e tırmanmıştır. Daha sonra Messner 8.000 m.nin üzerindeki 14 doruğa da tırmanabilen ilk insan unvanını almıştır.

1980 Sonrası Dağcılık

1980 sonrası dağcılığın iyice popüler edildiği dönem olmuştur. Avrupa’da ve Amerika’da milyonlarca insan dağlarda dolaşmaya başlamıştır. Teknolojik ilerlemeler pek çok alanda olduğu gibi, bu spor dalında kullanılan teknik malzeme, kamp malzemeleri ve giyim kuşamda sürekli yenilikler getiriyordu. Bu da dağcılıkta hem tırmanma koşullarını kolaylaştırıyor, hem de katılımcı sayısını artırıyordu.

Kişisel modern dağcılık ekipmanının ötesinde dağcılar, simdi dağlarda diğer teknik olanakları da kullanmaktadır. Bu da riski azaltmakta, basarı oranını yükseltmektedir. Tırmanışlarda yüksek irtifada kalınan zamanın kısaltılması, aynı zamanda oksijen azlığının yarattığı sersemlemeyi; akciğer ve beyinde ödem oluşmasını ve parmaklardaki donma gibi tehlikeleri bir dereceye kadar azaltmıştır.

Günümüzde Dağcılık

Günümüz dağcılığı, hiking/trekking (doğa yürüyüşü), teknik kaya tırmanışı, klasik dağcılık, kayaklı dağcılık, bouldering (yüksekliği fazla olmayan ancak çok sarp ve tek kayalara tırmanma), yapay duvar tırmanışı, sarp kaya tırmanışı, sürekli tırmanış (bir tırmanış rotasında 3-4 yerde istasyon kurarak, gerekirse geceleyerek), teknik malzeme ile büyük duvar tırmanışı, alpin tip tırmanış, süper alpin tip tırmanış (6.000, 7.000, 8.000 m. yükseklikteki zirvelere tırmanış), ekspedisyon tırmanış seklinde dallara ayrılmaktadır.

Yakın zamana kadar harita ve pusula ile yapılan dağcılık faaliyetlerinde günümüzde detaylı haritalar, uydu görüntüleri ve GPS (küresel konumlandırma sistemi) kullanılmaktadır.

Dağcılar çok yüksek rakımlarda bilgisayar kullanabilmektedir ve yüksek teknolojik destek kendileri için en önemli konulardan biri olan hava raporunu anında alabilmektedirler. Kaza ve hastalıklarda helikopter destekli arama ve kurtarma ekiplerinden yardım almaktadırlar. Dolayısıyla bu gelişmeler dağcılığın boyutlarını değiştirmiştir.

Günümüzde dağcılık, sadece bir dağın zirvesine veya bir kayanın yüzünde tırmanmaktan ibaret değildir. Çünkü artık bu faaliyetler çok çeşitlenmiştir.

Günümüzde dünyanın her yerinde milyonlarca insan dağcılık, kaya tırmanışı ve doğa yürüyüşü yapmaktadır. Dağcılar tırmanmak için sık sık, yasadıkları yerlerden başka bölgelere ya da ülkelere seyahat etmektedirler. Bu yüzden dağcılık sadece kitlesel bir spor aktivitesi değil, aynı zamanda kitlesel bir turizm hareketi olmuştur.

Türkiye’de Dağcılık

Türkiye, kuzeyde Karadeniz dağları, güneyde Toros Dağları ve iç kesimlerde Ağrı, Süphan, Erciyes gibi yüksek volkanik dağların varlığı nedeniyle dağcılık ve dağ turizmi acısından önemli bir potansiyele sahiptir. Üstelik değişik iklim bölgelerinde yer alan bu dağlardaki biyolojik ve kültürel çeşitlilik, dağları daha da çekici kılmaktadır.

Türkiye’de dağcılığın tarihi Avrupa’daki kadar eski değildir. Dağcılık, Türkiye’de 19. yüzyılın ortalarına kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. İlk uygulamalar, Ağrı Dağı’na duyulan dinsel ilgi nedeniyle Hıristiyanlar tarafından gerçekleştirildi. Diğer dağlara yapılan ilk tırmanışlar da genellikle yabancılar tarafından yapıldı.

Osmanlı Döneminde Dağcılık

Osmanlı döneminde, Türklerin dağcılıkla ilgileri, önceleri, yurt savunmasının bir gereği olarak kayak sporuyla birlikte ele alındı. Cumhuriyet döneminde, bu spora olan ilginin artması sonucu, dağ komando okulları faaliyete geçti.

1928 yılında ilk Türk dağcılık örgütü olan Türk Dağcılık Cemiyeti kuruldu. Türkiye’de turizm hareketleri ve onun bir kolu olan dağ turizmi yeni bir olgudur. Buna karşılık dağ sporları ve dağ gezilerine yönelik cabalar Cumhuriyetin kurulusu ile birlikte dikkat çekmeye baslar.

Türkiye’de ilk dağ gezileri ve sportif çalışmalar Uludağ üzerinde yoğunluk kazanmıştır. 1923-1933 yılları arasında Galatasaray Lisesi’nde görevli yabancı uyruklu öğretmenlerin önderliğinde başlayan Uludağ gezileri, Türkiye’de hem turizm amaçlı hem de sportif amaçlı hareketlerin başlangıcını teşkil eder.

1936 yılında kurulmuş olan Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü içinde kurulan spor federasyonları arasında Dağcılık ve Kıs Sporları Federasyonu da yer almıştır.

Dağcılık ve Kıs Sporları Federasyonu 20 Temmuz 1966 yılından sonra dağcılık ve kayak olmak üzere ikiye ayrılmıştır.

Başlangıç yıllarında Uludağ üzerinde görülen dağcılık ve kış sporları daha sonra Kayseri, Erzurum, Sarıkamış gibi merkezlerde yoğun faaliyet gösteren halk evleri kanalıyla teşvik edilmeye ve geliştirilmeye başlanmıştır.

Türkiye’de Dağ Turizmi

Türkiye’de dağ turizmi ve kayak sporunun gelişmesi için 1945 yılında Dağcılık ve Kış Sporları Federasyonu, Hakkâri-Cilo Dağlarını kapsayan özel bir gezi düzenler. 1947 yılında Süleyman Turkunal Hakkâri-Cilo ve Cmt dağlarını kapsayan ilk jeolojik etütler yapmaya baslar. 1948 yılında ise yine Dağcılık ve Kıs Sporları Federasyonu’nca duzenlenen Hakkâri-Cilo gezisine bu kez de İ. U. Coğrafya Bölümünden Sırrı Erinç katılmıştır. Dr. Erinç 1949 yılında, Dr.Yalcınlar ise 1951 yılında, Rize Kaçkar dağlarında (3.932 m.) bilimsel amaçlı geziler yapmışlardır.

Bu çalışmalara paralel olarak 1938 yılında Dr. Hans Bob ekin Hakkâri-Cilo ve Cmt dağları, 1948 yılında Dr. Blumenthal’ın Buyuk Ağrı Dağı ile ilgili yayınları Avrupa’da büyük yankılar uyandırmış ve Türkiye dağlarına olan ilgiyi artırmıştır.

Türkiye’deki dağcı sayısının artması, tırmanmak amacıyla daha fazla yabancı dağcının Türkiye’ye gelişi 1950’lerden itibaren başlamıştır.

 Yabancı ülke dağcılarının bir kısmı bilimsel amaçlı geziler yaparken, özellikle Fransız ve ABD’li bazı grup Buyuk Ağrı Dağı üzerinde karaya oturduğu sanılan Nuh’un Gemisini aramaya başlayarak Türkiye’de dağ turizminin ve dağ sporlarını gelişmesine yardımcı olmuşlardır.

1950-1960 yıllarını kapsayan dönemde Ankara, Manisa, Kayseri ve Erzurum gibi merkezlerde dağcılık ve kış sporları kulüpleri kurulmaya başlamıştır.

1960-1970 yıllarını kapsayan donemde ise, gerek dağ turizmi gerekse dağ sporlarında bazı önemli gelişmeler olmuş ve bazı hamleler yapılmıştır. Türk kayağının alt ve üst yapısı oluşturulmuştur. Uludağ, Palandöken, Sarıkamış ve Bitlis öncelikli kayak merkezi olarak kabul edilerek, buralarda ilk kez kayak mekanik tesisleri kurulmuş, yeterli kayak malzemesi temin edilmiş, özel öğretim görmüş öğretmenler gözetiminde kayak öğretimi ve yarışmalar teşvik edilerek hem spor faaliyetleri hem de kış turizm hareketlerinin geliştirilmesine uygun ortamlar hazırlanmasına çalışılmıştır.

Ünlü Türk Dağcıları

Türk dağcılarının yüksek düzeydeki teknik tırmanışlarıysa, 1970’lerde başladı. 1970’lerin basında Kayak ve Dağcılık Federasyonu’nca ortaklasa düzenlenen “Cumhuriyetin 50. Kuruluş Donemi Buyuk Ağrı Dağı Tırmanışı gerçekleştirilmiştir.

1970-1980 yılları ile sonraki yılları kapsayan dönemlerde Türkiye’de turistik belgeli kış sporları ve kış turizmi konaklama tesisleri ile ülke çapında kış turizmi merkezlerinin yapılma hamlesi başlatılmıştır. Türkiye Dağcılık Federasyonu 1977 yılında Uluslararası Dağcılık Örgütü’ne (UIAA) resmen üye oldu.

1980’li yıllardan itibaren ulaşım ve iletişim olanaklarının artması, dağcılığın gelişimine katkı sağlamıştır. Yazılı ve görsel basında bilinmeyen ve zor ulaşılan dağlık alanların, geniş kitlelere tanıtılması önemli bir gelişmedir.

Türkiye’deki ilk olimpik tırmanış ise 1992 yılında yapıldı. 1995’te Nasuh Mahruki, dünyanın damı olarak nitelenen Himalayalar’a tırmanarak, Everest’e ulasan ilk Türk dağcı olurken, Alper Sesli 5.898 m. yükseklikteki Klimandjaro’ya tırmandı.

1990 yıllarının basına kadar dağcılık federasyonu, dağcılık kulüpleri ve üniversiteler tarafından yönlendirilen ve salt spor olarak yapılan dağcılık aktiviteleri, bu yıllardan itibaren ticarileşmeye başlamıştır. Türkiye’de buğun doğa yürüyüşü ve dağcılık aktivitelerini organize eden yabancı tur operatörleriyle bağlantılı olarak çalışan acentelerin yanı sıra ülke içindeki dağ turlarını organize eden çok sayıda turizm şirketi bulunmaktadır. Özellikle doğa yürüyüşü aktivitelerine olan ilgi basta İstanbul, Ankara, İzmir olmak üzere buyuk şehirlerde giderek artmakta ve değişik yas gruplarından insanlar bu faaliyetlere katılmaktadırlar. Bu şehirlerde dağcılık ve doğa sporları konusunda kurslar düzenleyen özel şirketler mevcuttur.

Alternatif Turizm

Bugünkü turizm anlayışının (kitle turizmi) sadece ekonomik hedefler gözettiği, çevresel ve sosyal değerleri dışladığı gözlemlenmektedir. Bu olumsuzluklar ve sığlık, alternatif turizm kavramının doğusunun temel taşlarıdır.

Alternatif turizm, sosyal ve ekolojik uyuma, yerel ve yabancı girişimcilerin işbirliğine ve gelişmede yerli malzeme kullanılmasına öncelik verme amacını güden turizm çeşidi olarak tanımlanmaktadır.


Yazıyı aldığımız doktora tezine şu adresten ulaşabilirsiniz.

(https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/handle/20.500.12575/37477)


  • Bütün outdoor aktivitelerinde ve doğa sporlarında güvenlik öncelikle sizin sorumluluğunuzdadır. Hiçbir makale veya video, doğru pratik eğitim ve şahsî deneyimin yerini alamaz. 
  • Özellikle outdoor ekstrem sporlarda kendi kişisel güvenliğinizden öncelikli olarak siz sorumlusunuz. Her zaman kişisel güvenliğinizi, birlikte olduğunuz takımın uyum ve güvenliğini ön planda tutun.
  • Her durumda doğadan taraf olun, çevreyi temiz tutun, vahşi hayvanlara, vahşi yaşamın devam ettiği doğaya kesinlikle zarar vermeyin. 
  • Tarihi ve turistik mekanlara zarar vermeyin, çöplerinizi yanınızda götürün. Gittiğiniz yerlerde çöplerinizi bırakmayın, çöplerinizi getirdiğiniz gibi poşetler içerisinde geldiğiniz yere geri götürün veya bir çöp konteynırına atın. Kişisel çöpünüzü kamusal kullanıma açık olan doğaya terk etmeyin.
  • Lütfen sadece okuduğunuz makale değil outdoor ve doğaya dair yayınlanmasını ve irdelenmesini istediğiniz her konu hakkında iletişim sayfamızdaki bağlantıları kullanarak bize yazın.
  • Outdoor aktiviteleri ve macera turizmi hakkında en son bilgileri almak için sitemizi takip ediniz. 

http://www.turkeyoutdoor.org